!f Ankara için ikinci gün tercih ve önerilerim şu şekilde.
2 Mart Cuma:
12:30 – The Work / Terapi
13:00 – David Bowie: The Last Five Years / David Bowie: Son Beş Yıl
Karşımızda yine iki belgesel var. Bunlardan ilki oaln Terapi, bir hapishanede mahkumların dört gün süren grup terapi seanslarını anlatıyor. Diğer belgesel ise, adı üzerinde, David Bowie’nin son beş yılına odaklanmış. Sanıyorum bu seans için hangi filmi seçeceğiniz tamamen David Bowie’yi ne kadar sevdiğinizle alakalı. Eğer David Bowie sizin için farklı bir yerde duruyorsa, belli noktalarda hayatınıza dokunmuşsa, onun son dönemlerini anlatan bir belgeseli izleme fırsatını kaçırmazsınız. Ben de öyle yapacağım. Ama David Bowie’yi zaten çok sevmem diyorsanız Terapi çok iyi bir alternatif gibi gözüküyor. Neredeyse tüm kaynaklarda çok etkili bir belgesel olduğu belirtiliyor.
—————————–
15:00 – Primas / Primalar
15:30 – Dreaming Murakami / Murakami’yi Düşlemek
!f Ankara’nın hafta içi gündüz seansları ağırlıklı olarak belgesellere ayrılmış durumda. Yine karşımızda iki belgesel var fakat bu kez bu filmlere ilgili İnternet’te çok fazla yoruma ulaşmak mümkün olmadı. Bu durumda sadece filmlerin konularından ve fragmanlarından hareketle bir karar vermek durumundayız. Primalar, iki kuzenin öyküsü. Özetinden anlaşıldığı kadarıyla, geçmişlerinde şiddete uğramış bu genç kadınların sanat ile buluşarak travmaları ile baş etmelerini anlatan bir film. Murakami’yi Düşlemek ise Danimarka’da Murakami’nin romanlarını çeviren ve giderek onun dünyasına dalan Mette Holm’u anlatıyor. Fragmanlarına bakınca Primalar daha çekici geldi ama Murakami hayranlarının adresi belli sanırım.
—————————–
17:00 – İstanbul Echoes / İstanbul Yankıları
17:30 – Cano
Bu seansta karşımıza çıkan iki filmden biri yine bir belgesel. İstanbul’da yıllar içinde oluşan değişimi farklı yönleri ile ele almak mümkün. İstanbul Yankıları, bunu seyyar satıcılar üzerinden yapan bir belgesel. İlginç olan, filmin İtalyan bir ekibin elinden çıkması. Belki de bizi bize anlatması için, yabancı bir göze ihtiyacımız vardır.
Cano ise Diyarbakır’dan gelen bağımsız bir film. Cano isimli bir karakterin kaybolmasından sonra, arkadaşının onu arama çabaları anlatılıyor. Film hakkında çok fazla bir bilgimiz yok ama festivalin filmi tanıtırken Ali Kemal Çınar’ın filmlerini referans vermesi umut verici. Fragmanda da o hava var zaten. Kürt sinemacıların kendilerini belli konular ile kısıtlamayıp farklı arayışlar peşine düşmelerinin yeni bir örneği olarak gözüküyor.
Normal şartlarda seçimim Cano’dan yana olurdu ama o günkü programımdan dolayı İstanbul Yankıları’nı seçeceğim, belki de onu bile sonuna kadar izleyemeyeceğim. Ama naçizane tavsiyem Cano.
—————————–
19:00 – Sweet Country / Güzel Ülke
19:30 – Revenge / İntikam
Bu seansta karşımıza çıkan filmlerden ilki olan Güzel Ülke, 1920’lerde geçen bir Avustralya westerni. Daha önceki filminde de ülkesinin hikâyelerini anlatan Warwick Thornton, yaşlıca bir Aborjn’in, kendisini kurtarmak için bir beyaz adamı öldürmesi sonrasında kanun kaçağı haline gelmesini ve karısı ile birlikte kaçmalarını anlatıyor. İntikam ise, tecavüze uğrayıp ölüme terk edilen genç bir kadının bol kanlı (ama gerçekten bol kanlı) intikam hikâyesi. Tam bir gece yarısı sineması. Zaten İstanbul programındaki bir seansı ve İzmir programındaki gösterimi gece yarısı saatlerinde.
Benim yine kendi adıma ilk filme yetişme şansım olmayacak, belki ikinci filme yetişebilirim. Yine her iki filmin de Türkiye dağıtımcıları var ama vizyon tarihleri belli değil. Her iki film de iyi eleştiriler almış. Demek ki, bir intikam hikâyesi ve bir modern western arasındayız. Bol kanlı ve şiddet dolu sahnelerden hoşlanmayanların İntikam’ı tercih etmemeleri gerektiği açık.
—————————–
21:30 – The Death of Stalin / Stalin’in Ölümü
22:00 – Las Hijas de Abril / Nisan’ın Kızları
Günün son seansındaki Stalin’in Ölümü için posterlerin üzerine yazılan tarzda bir cümle kurabiliriz. Veep’in yaratıcısından politik bir taşlama. Sanırım Veep dizisini izleyenler, aynı kafadan çıkan ve Stalin’in ölümü sonrası yaşanan iktidar çekişmelerini komedi kalıpları içinde anlatan bir filmin ne kadar eğlenceli olabileceğini tahmin edebilirler sanırım. Zaten hemen hemen tüm kaynaklarda da çok başarılı bir komedi olduğu söyleniyor.
Nisan’ın Kızları ise daha dramatik bir film. 17 yaşında hamile bir genç kızı ve onun annesi ile yaşadığı ilişkiyi anlatıyor. Hemen hemen tüm eleştirilerde Emma Suarez’in iyi oyunundan bahsediliyor. Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünde ödül kazanmış olması da bir artı.
Netice’de günü mizahla kapamak isteyenler Stalin’in Ölümü’nü, daha dramatik bir öykü izlemek isteyenler Nisan’ın Kızları’nı seçmeli. Festivallerde başka zaman göremeyeceğim filmleri izlemek istiyorum diyenleri de Nisan’ın Kızları’na yönlendirmeliyiz. Ben de öyle yapacağım. Çünkü bu satırların yazıldığı sıralarda Stalin’in Ölümü’nün Mart ayında Başka Sinema’da gösterileceği kesinleşmişti.
0 Yanıt to “!f Ankara’da Hangi Filmleri Seçelim – 2018 / Bölüm 2”