Berlinale 2018 İzlenimleri – 1. Gün: La Cama, 14 Apples, Infinite Football

La Cama (The Bed):

la_cama

Yaşlı sayılabilecek bir çift. Bir yatakta sevişmeye çalışıyorlar. Ancak adamın başarısız olması nedeniyle olmuyor, olamıyor. Bir süre boyunca bu yatakta çırılçıplak olan bu iki karakteri izliyoruz. Evin diğer odalarını da görüyoruz ama son derece durağan, sanki içinde yaşayan olmayan bir ev. Daha doğrusu, sanki önceden yaşanmışlıkları olan, şu anda boş duran bir ev. Film ilerledikçe, filmin adının da etkisiyle, tüm hikâyenin yatak odasında geçeceğini ve karakterlerimizin de tüm film boyunca çıplak olacağını düşünüyorsunuz ama bir noktada diğer odalar da devreye giriyor. Ama filmde sadece bu iki oyuncuyu gördüğümüzü ve evden de dışarı çıkmadığımızı söyleyebiliriz.

Mónica Lairana, bu ilk uzun metrajlı filminde zorlu bir işe girişiyor. Tüm filmin tek bir mekânda geçmesi ve sadece iki oyuncuyu görüyor olmamızın yanında son derece ağır tempolu ve sessiz bir filmle karşı karşıyayız. Oyuncular Alejo Mango ve Sandra Sandrini açısından da benzer bir zorluk var. Bütün filmi sırtlamaları gerekiyor, aynı zamanda o yaşta kamera önüne hiç çekinmeden ve vücutlarının hiçbir deformasyonunu gizlemeden çırılçıplak olarak geçmeleri de takdir edilmeli. Oyunculuk açısından bir sahnede biraz abartılı bulmakla beraber, genel olarak gayet iyi olduklarını düşünüyorum. Zor bir film olduğu açık, ancak karakterleri tanıdıkça ve evle olan ilişkileri keşfettikçe film de karşılığını vermeye başlıyor. Ama kesinlikle herkese göre değil. Basın gösteriminde bile salonun neredeyse yarısı dışarı çıktı, üstelik bu durum tüm film boyunca devam etti.

14 Apples:

14_apples

Midi Z, yeni belgeseli 14 Apples’da yaşadığı sorunlardan kurtulmak üzere, bir falcının tavsiyesi ile 14 günlüğüne bir manastıra kapanıp her gün bir elma yiyecek olan bir işadamının peşine düşüyor. Filmin ilk bölümü yenecek olan bu elmaların satın alınması, manastıra gidiş ve ritüele başlamak için saçların sıfıra vurdurulması gibi gerekli işlemlerin yapılması ile geçiyor. Sonrasında da manastırdaki hayatını izliyoruz. Yönetmen, Budizm’in geldiği noktada, artık eskiden anıldığı kadar insancıl olmadığını gösteriyor belki ama filmde buna değindiği anlar o kadar az ve aralıklı ki. Çoğunlukla, kameranın takip ettiği karakterlerin bir yerden bir yere yürüyüşünü izliyoruz, izliyoruz ve izliyoruz. Filmin derdini en net ifade ettiği yer, ortalardaki, filmin süresine göre uzun sayılabilecek olan bir söyleşi. Yine herkese göre olmayan bir film. Ama bu kez bana göre de değil.

Fotbal infinit (Infinite Football):

infinite_football

Yönetmen Corneliu Porumboiu’nun futbola olan ilgisini biliyoruz. Daha önce The Second Game filminde, eski bir hakem olan babası ile birlikte, 80’lerden gelen bir maçı yorumlamışlardı. Hem nostaljik bir tat vermişti, hem de Romanya’nın o günlerine dair bir şeyler söyleyen bir filmdi. Bu kez, gençliğinde geçirdiği bir sakatlık sonrasında futbolun kurallarının değişmesi gerektiğini düşünen ve bu kurallar üzerinde yıllarca düşünen Laurentiu Ginghina’yı bulmuş ve onunla konuşmuş. Ginghina, korner bayrağının oralarda geçirdiği sakatlık sonrasında, futbol sahasının dikdörtgen şeklinde olmaması gerektiğine karar vermiş, devamında da sahayı bölümlere ayırmak, takımları alt takımlara ayırmak gibi yöntemler geliştirmiş. Genelde geliştirdiği bu kurallar da hayatındaki gelişmeler ile ilgili. Çoğunlukla, futbolun yıldızı futbolcular değil toptur, top özgür olmalıdır felsefesi üzerinden gidiyor.

Her ne kadar kuralları ilk dinlediğiniz anda işlemeyeceği noktalar çok açık olarak görülse de o yılmamış, bu kuralları da ciddi ciddi federasyona sunmuş. Yönetmen Porumboiu, belki de bu noktada farklı bir şey yapıyor, onun karşısına geçip ciddi şekilde dinliyor. Ama bu olmaz ki dediği sadece 1-2 yer var. Olay, kuralları gerçek bir maça uyarlamaya gelince sıkıntıları Ginghina da görmeye başlıyor zaten. Ama kuralları değiştirme isteğinden vazgeçmiyor, kendi kurallarını revize etmeye devam ediyor.

Ancak bu film sadece bir futbol filmi değil. İlk sakatlıktan itibaren geliştirilen kurallar, aslında Ginghina’nın hayatından yola çıkan kurallar olduğu için yıllar içinde Romanya’nın değişimi, Amerika’ya gitme çabası, devletteki bürokrasi hatta süper kahramanlar bile filmin değindiği konulardan. Festivalde izlediğime memnun olduğum filmlerden.

0 Yanıt to “Berlinale 2018 İzlenimleri – 1. Gün: La Cama, 14 Apples, Infinite Football”



  1. Yorum Yapın

Yorum bırakın




Kategoriler

Arşiv

Twitter’da ben…

Blog Stats

  • 309.356 hits
Şubat 2018
P S Ç P C C P
 1234
567891011
12131415161718
19202122232425
262728  
Sinema Manyakları blog'u Hasan Nadir Derin tarafından hazırlanmaktadır.