Archive for the 'DVD' Category

Criterion Şubat 2013 Filmleri

DVD ve Blu-Ray koleksiyonu yapanların favori firmalarından Criterion, 2012’ün Şubat ayında piyasaya süreceği filmleri açıkladı. Yine koleksiyonumuza bir an önce katmak istediğimiz filmlerle karşı karşıyayız:

– 70 yaşında gelenlerin ölümü beklemek üzere bir dağa götürüldükleri Japonya’nın bir köyünde geçen bir hikayeyi anlatan Narayama Türküsü (Narayama bushiko / The Ballad of Narayama). Aslında daha çok Imamura’nın 1983 yapımı filmi bilinir ama Criterion’un listesindeki Keisuke Kinoshita’nın 1958 yapımı aynı adlı filmi. Aslında keşke iki filmi aynı sette görebilseydik.

– Dardenne kardeşlerin geçtiğimiz yıl sinemalarımızda izlediğimiz filmi Bisikletli Çocuk (Le Gamin au Vélo / The Kid With a Bike). Bu arada bu filmin Criterion’dan çıkan üçümcü Dardenne kardeşler filmi olduğunu düşünürsek yakında bir box-set bekleyebiliriz.

– Bu ayın filmleri arasında benim favorim olan bir Elia Kazan – Marlon Brando klasiği, Rıhtımlar Üzerinde (On the Waterfront). Üstelik 2 disklik bir Blu-Ray seti (ya da 3 disklik bir DVD seti) olarak piyasaya sürülüyor.

– Edgar Morin ve Jean Rouch’un 1961 yapımı belgeseli Chronique D’un Eté (Chronicle of a Summer).

– Criterion’un favori yönetmenlerindenKenji Mizoguchi’nin Sanshô Dayû (Sansho the Bailiff) filminin Blu-Ray versiyonu (DVD versiyonu 2007 yılında çıkmıştı).

Criterion’un kapakları da hep çok güzel olur. İşte Şubat 2013 filmlerinin kapakları:

İntikamcılar Gelirken: Thor (2011)

Geçen hafta The Avengers öncesi bu gurubun üyelerini oluşturan kahramanların kişisel filmlerini incelemeye başlamıştık. Sıra 2011 tarihli Thor filminde. Bu yazı da diğer yazılar gibi filmi hatırlatmak ve diğer filmlerle bağlantılarına bakmak için yazıldığından filmin sonundaki gelişmeleri açık etmektedir.

Avengers’ın önemli üyelerinden biri olan Thor 2011 yılında kendi filmine kavuştu. Serinin diğer filmleri mitolojik ve doğaüstü olaylara çok girmeden bilimsel olayların yol açtığı süper kahraman hikâyelerine odaklanırken işin içine Tanrılar girince ne olacağı merak konusuydu. Bu sorunu Asgard’ı ayrı bir dünya, Thor, Odin ve Loki’yi de o dünyadan gelen güçlü varlıklar olarak çizerek biraz daha gerçeğe uydurmuş oldular.

Film Thor’un Dünya’ya geliş hikâyesini anlatıyordu. Film, babası Odin’in emirlerine karşı çıkan Thor’un efsanevi çekici Mjolnir’in elinden alınması ve Asgard’dan Dünya’ya sürgün edilmesi ile başlıyor. Dünya’ya düştüğü yerde Dr. Erik Selvig ve ekibi ile karşılaşan Thor ile ekipten Jane Foster arasında bir yakınlık kurulur. Güçlerini kaybettiğini ve ancak çekicini bulduğunda güçlerine kavuşabileceğini düşünen Thor, çekicin nerede olduğunu öğrenmeye çalışır ve Iron Man 2’nin sonunda öğrendiğimiz üzere çekicin S.H.I.E.L.D.’ın elinde olduğunu öğrenir ve onu ele geçirmeye çalışır. Ne var ki bu denemesi başarılı olmaz.

Bu arada Asgard’da Thor’un üvey kardeşi olan Loki, babasının yıllarca ona yalan söylediğini keşfeder ve onu öldürmek için düşmanları ile işbirliği yapar. Odin de olayların gelişimi ile yüzyıllar sürecek bir uykuya dalmıştır ve Asgard’ı Loki yönetmeye başlar. Bu durumdan memnun olmayan Thor’un arkadaşları onu geri getirmek için Dünya’ya gelirler ancak Loki de arkalarından dev bir robot (Destroyer) gönderir. Thor’un arkadaşlarını kurtarmak için kendini feda etme noktasına gelmesi onun Mjolnir’i kullanmayı hak ettiği anlamına gelir ve Mjolnir sayesinde Destroyer’ı ortadan kaldırır.

Jane’e istemeye istemeye veda eden Thor, işleri yoluna sokmak için Asgard’a döner. Thor ve Loki’nin kapışmaları sırasında Odin de uyanır ve sonuç Loki’nin savaşı kaybetmesi olur. Artık Thor ve Odin’in arası düzelmiştir. Ama Thor’un aklı Dünya’da ve Jane’de kalmıştır.

Jenerik sonrasında doğrudan The Avengers’a bağlanacak olan bir sahne izleriz (ki bu sahneyi bizzat The Avengers’ın yönetmeni Joss Whedon çekmişti). Bu kez S.H.I.E.L.D. üssünde Nick Fury’nin Dr. Selvig’e gizemli bir obje gösterdiğini ve Loki’nin de görünmez olarak orada olduğunu görürüz. Bu objenin Kozmik Küp olduğunu Captain America filminde öğrenecektik (çizgi roman severler zaten biliyordu).

Filmin yönetmeni olarak Kenneth Branagh seçildiğinde bu Shakespeare ustasının Asgard sahnelerine bir Shakespeare eseri gibi yaklaşacağını tahmin ediyorduk zaten. Nitekim karşımıza çıkan sonuç da böyle oldu. Sanki bu sahneler Branagh’ın çok daha hoşuna gitmiş ve daha keyifle çekmişti. Bu durum da aksiyon sahnelerinin biraz zayıf kalmasına neden oluyordu. Açıkçası Thor ve Jane arasında birkaç güne sıkışmış aşk hikâyesi de çok inandırıcı olamıyordu ne yazık ki. Thor olarak Chris Hemsworth görünüm olarak Thor’a çok uygundu ama oyuncu olarak çok yeterli gözükmüyordu. Neyse ki Odin olarak Anthony Hopkins ve Loki olarak Tom Hiddleston bu boşluğu dolduruyordu. Bu haliyle filme yarım bir başarı diyebiliriz.

Artık The Avengers filmi çok yaklaştığı ve kadrosu ve yönetmeni belli olduğu için Thor filminde daha önceki filmlerdeki gibi ufak göndermelerden ziyade daha belirgin bağlantılar vardı Avengers ile ilgili. Mesela:

  • Diğer filmlerin kötü adamları sadece o filmlere özelken, filmin son sahnesinde gördüğümüz gibi Loki ölmemişti ve The Avengers’ın da kötü adamı o olacaktı.
  • Thor’un Mjolnir’i ele geçirmeye çalıştığı sahnede onu izleyen keskin nişancı elbette Hawkeye idi. Jeremy Renner’ın canlandırdığı karakter bu filmde sadece o sahnede gözüküyordu ama The Avengers’ın ana karakterlerinden biri olacaktı.
  • Destroyer Dünya’ya inerken onun Tony Stark olabileceği yönünde tartışan S.H.I.E.L.D. ajanları görüyorduk.
  • Bir sahnede Dr. Selvig gamma ışınlarında uzman bir bilim adamından bahsediyordu. İsim vermiyordu ama kim olduğunu tahmin etmek güç olmasa gerek.

Böylece The Avengers öncesi tek bir filmimiz kaldı. Captain America: The First Avenger filmi ile ilgili yazımızı da yakında Sinema Manyakları’nda bulacaksınız.

Not: The Avengers ülkemizde Yenilmezler adı ile gösterime girdi. Oysa biz çizgi roman tutkunları, onları İntikamcılar olarak tanıyoruz. Bu nedenle başlıkta İntikamcılar olarak kullandım. Ancak çoğunlukla İngilizceleri bilindiği için yazının içinde karakter ve film isimlerini bu şekilde kullanmayı tercih ettim. Bilginize.

Bu yazı, Gölge e-Dergi’nin Mayıs 2012 sayısında yayınlanan yazının gözden geçirilmiş bir bölümüdür.

İntikamcılar Gelirken: Iron Man 2 (2010)

The Avengers’ın DVD ve Blu-Ray’inin çıkması nedeniyle bu filmin öncesindeki filmlerle ilgili yazılarımız Iron Man 2 ile devam ediyor. Bu yazıların filmi izleyenlere için hatırlatma, kaçıranlar için de aradaki bağlantıları kurma açısından yardımcı olma amacı taşıdığı için filmin sonuna dair bilgiler içerdiğini tekrar hatırlatalım.

İlk Iron Man filminin aldığı iyi eleştiriler ve elde ettiği gişe gelirinden sonra yenisinin gelmesi kaçınılmazdı. Zaten The Avengers filmi için basamak oluşturmak için de gerekli bir filmdi.

İkinci Iron Man filminde Tony Stark’ın gizli kimliğini açıklamış olmasına rağmen ilk filmdeki hayat tarzından bir şey kaybetmediğini görüyoruz. Yine gösterişi seven, egosu yüksek bir karakter çizilmiş. Ama bu kez Pepper Potts ile bir gönül ilişkisine de girdiği için o Playboy havaları biraz törpülenmiş durumda. Yine de film boyunca güzel kadınlardan hoşlandığını görüyoruz. Iron Man teknolojisi herkes tarafından bilinince hükümet de Stark’ın bu teknolojiyi kendilerini devretmesi gerektiğini düşünüyor. O ise aynı fikirde değil. Bu arada kendisini hayatta tutan teknolojinin bir yandan da kendisini zehirlediğini öğreniyor ve buna bir çözüm yolu aramaya başlıyor.

Filmin kötü adamı ise Mickey Rourke’un canlandırdığı Ivan Vanko ya da Whiplash. Vanko, babasının sefalet içinde ölmesinden dolayı Stark ailesini suçlar ve kendisi de bir bilim adamı olarak geliştirdiği cihazlarla Iron Man’in karşısına çıkar. Vanko’nun tek kişilik mücadelesi Stark’ın rakiplerinden birinin Iron Man’e karşı bir ordu oluşturması için onu işe almasıyla büyür.

Bu arada öleceğine inanan Stark’ın doğum günü partisinde sarhoş olup Iron Man olarak işi çığırından çıkarması üzerine Yarbay Rhodes da ilk filmde giymek istediği zırhı bu kez üzerine geçirerek Tony’ye engel olur. Biz de War Machine karakteri ile tanışmış oluruz.

Filmde karşılaştığımız bir diğer karakter de Natasha Romanoff. Scarlett Johansson’un canlandırdığı bu karakter filme Stark’ın yeni sekreteri olarak dâhil olur ancak kısa süre sonra onun Black Widow olarak adlandırılan S.H.I.E.L.D. ajanı olduğunu öğreniriz. Filmin ilerleyen kısımlarında o da Whiplash’e karşı girişilen savaşta Iron Man’e yardım edecektir.

Filmin finali Iron Man ve War Machine’in önce Whiplash’in oluşturduğu orduya, sonra da kendisine karşı mücadelesi ile gelir. Galibin hangi taraf olduğunu belirtmeye gerek yok herhalde. Bu arada Tony elbette zehirlenmesine karşı bir çare bulmayı da başarır. Mutlu son, Stark ve Potts’un öpüşmeleri ile gelir.

Jenerik sonrası sahnede ise serinin bir sonraki filmine doğrudan bir bağlantı görürüz. İlk filmden de tanıdığımız S.H.I.E.L.D. ajanı Coulson çölün ortasında bulunan büyük bir çekici incelemek üzere çağırılır. Hepimizin bildiği gibi o çekiç Thor’a aittir.

Iron Man 2, ilk filmin hem kamera önü hem kamera arkası kadrosunun büyük çoğunluğunu bir araya getiriyordu (Terrence Howard’la yaşanan anlaşmazlık sonucu Yarbay Rhodes’u bu filmde Don Cheadle’ın canlandırdığını belirtmeden geçmeyelim). Bu nedenle ilk filmin başarılı olmasını sağlayan tüm unsurlar bu filmde de mevcut. İlk filmden biraz daha zayıf olduğu söylenebilir yine de. Mesela kötü adam yine çok güçlü bir figür değil. İlk film bir doğuş hikâyesi olduğu için bu normaldi ama burada daha baskın bir kötü adam olabilirdi. Black Widow ise film öncesi beklentileri boşa çıkaracak kadar az görünüyordu filmde. Scarlett Johansson sayesinde çok güzel görünüyordu ona diyecek bir şey yok ama filmin ana karakterlerinden biri gibi lanse edilmişken hayal kırıklığına uğratıyordu. Ama yine de genel olarak The Avengers öncesi filmlerin iyilerinden biriydi.

Bu filmin çizgi roman ve The Avengers ile bağlantılarından bir kaçı:

  • İlk Iron Man filminin jenerik sonrası sahnede görünen Nick Fury ilk kez bu filmde tam olarak hikaye dahil oluyordu.
  • Filmin sonlarında arka planda televizyonda The Incredible Hulk filmindeki olayları görmek mümkündü.
  • Çizgi romanda bir dönem Tony Stark’ın ciddi bir alkolizm problemi vardı. Doğum günü sahnesinde olanlar buna gönderme olarak görülebilir.
  • Tony, babasının eşyalarını incelerken içinde Captain America çizgi romanı bulur. O zaten film serisi gerçekliğinde bir kahramanken nasıl çizgi romanının olabildiğini kendi filminde göreceğiz.

Serideki diğer film Thor ile yazılarımız devam edecek.

Not: The Avengers ülkemizde Yenilmezler adı ile gösterime girdi. Oysa biz çizgi roman tutkunları, onları İntikamcılar olarak tanıyoruz. Bu nedenle başlıkta İntikamcılar olarak kullandım. Ancak çoğunlukla İngilizceleri bilindiği için yazının içinde karakter ve film isimlerini bu şekilde kullanmayı tercih ettim. Bilginize.

Bu yazı, Gölge e-Dergi’nin Mayıs 2012 sayısında yayınlanan yazının gözden geçirilmiş bir bölümüdür.

İntikamcılar Gelirken: The Incredible Hulk (2008)

The Avengers filmi öncesinde bu filmde buluşan kahramanların ayrı ayrı hikayelerini anlatan filmlere bakmaya 2008 tarihli The Incredible Hulk ile devam ediyoruz. Bu yazıların filmi izleyenlere bir hatırlatma, kaçıranlara da aradaki bağlantıları kurma açısından yardımcı olma amacı taşıdığı için filmin sonuna dair bilgiler içerdiğini hatırlatalım.

Ang Lee’nin yönettiği 2003 yapımı Hulk, çizgi roman severleri tatmin eden bir uyarlama olmamıştı. Bu filmin adı her geçtiğinde belirttiğim gibi kişisel olarak o filmin çok iyi bir uyarlama olduğunu düşündüğümü söylemeliyim. Elbette benim gibi düşünen kişilerin sayısı az olduğu için bu fikrimiz Marvel Studios tarafından çok önemsenmiyordu. 2008 yılında yepyeni bir kadro ile bir önceki filmden bağımsız bir Hulk uyarlaması izliyorduk. Bu film yeni oluşan Marvel dünyasının ikinci filmi olacaktı.

Bu filmde Hulk’un doğuş hikâyesini başlangıç jeneriği sırasında izliyorduk. Dr. Bruce Banner’ın ne şekilde Hulk olduğu, Betty Ross ile aşkını ve onun babası General Thunderbolt ile düşmanlıkları ve Banner’ın kaçmak zorunda kalması birkaç dakika içinde hızlı bir şekilde gözlerimizin önünden geçiyordu. Bu olaylardan beş yıl sonra Bruce Banner, Rio de Janerio’da saklanmakta ve kendisini olaylar karşısında sakin olup Hulk’a dönüşmemeye zorlamaktadır. Ama General Ross onun yerini bir şekilde tespit eder ve onu yakalaması için Emil Blonsky adlı askeri peşinden gönderir. Hulk’a dönüşen Banner, Blonsky ve askerlerinden rahatlıkla kaçar.

Bu olay sonrası Amerika’ya geri dönen Banner, Betty ile tekrar buluşurken, Blonsky de güçlenmek ve Hulk’la başedebilmek için önce süper-asker serumu sonra da Banner’ın kanından alınan bir örneği alarak giderek güçlenir. Ancak bu iki maddenin birleşimi sonucu o da Abomination adı verilen bir yaratığa dönüşür. Bu yaratık Hulk’dan daha güçlüdür ama insana dönüşme şansı da yoktur. Filmin finalinde Hulk ve Abomination büyük bir kavgaya tutuşurlar ve bu kavganın galibi Hulk olur. Bu olay sonrasında Banner, Hulk’a dönüşmenin zaman zaman bir ihtiyaç olabileceğini anlayarak artık Hulk’dan tamamen vazgeçmek değil, bu değişimin kendi kontrolü altında olması hedefine yönelir.

Filmin jenerik sonrası sahnesinde ise bu kez Tony Stark’ı görürüz. General Ross ile buluşan Stark ona bir takım oluşturmakta olduklarını söyler.

2003 yapımı filmde Eric Bana iyi bir Bruce Banner olmuştu. Burada senaryoya da katkıda bulunan Edward Norton da her zamanki gibi çok iyi bir performans çıkarıyordu ve Eric Bana’yı aratmıyordu. Tim Roth ve William Hurt gibi isimler de elbette başarılıydı. Liv Tyler da üzerine düşeni yapıyordu ama film, yönetmen Louis Leterrier’in ne kadar fazla aksiyon, o kadar iyi film anlayışının kurbanı oluyordu. Böyle olunca yönetmenin diğer filmlerinde olduğu gibi bu film de bir aksiyon karmaşasına dönüşüyordu. Aslında hem Norton hem de Leterrier, filmin hikâyesine daha detaylı yer ayırılabilmesi için 20 dakika kadar uzun olması gerektiğini düşünüyorlardı ama bu da stüdyo tarafından kabul görmedi. Belki öyle olsaydı daha iyi bir film ortaya çıkabilirdi.

Bu filmin de The Avenges ile bağlantılarına bir göz atalım:

  • Filmin The Avengers ile en büyük bağlantısı çıkartılmış sahnelerden birindeydi aslında. O sahnede Banner, Captain America’nın donmuş bedeni ile karşılaşıyordu.
  • Televizyon dizisinde Hulk’u canlandıran Lou Ferrigno, bu filmde de Hulk’un sesiydi. The Avengers filminde de öyle oldu.
  • Filmin açılış jeneriğinde pek çok ufak detay mevcut. Örneğin bir dokümanda Nick Fury adını görmek, bir başkasında Richard Jones adına rastlamak mümkün (Rick Jones çizgi romanda Banner’ın en yakın arkadaşıdır, aslında filmde de olması düşünülmüş ama sonradan senaryodan çıkarılmış). Ayrıca silahların çizimleri ile ilgili bir başka dokümanın da Stark Industries’e ait olduğunu yakalayabiliyoruz.

Bu filmle ilgili son not olarak her ne kadar Marvel’in sinemadaki ortak evreninin ikinci filmi olsa da ayrıntılara dikkat edilirse olayların üçüncü film olan Iron Man 2 filminden sonrasına sarktığını fark etmek mümkün. Bir sonraki yazımız bu filmle ilgili olacak.

Not: The Avengers ülkemizde Yenilmezler adı ile gösterime girdi. Oysa biz çizgi roman tutkunları, onları İntikamcılar olarak tanıyoruz. Bu nedenle başlıkta İntikamcılar olarak kullandım. Ancak çoğunlukla İngilizceleri bilindiği için yazının içinde karakter ve film isimlerini bu şekilde kullanmayı tercih ettim. Bilginize.

Bu yazı, Gölge e-Dergi’nin Mayıs 2012 sayısında yayınlanan yazının gözden geçirilmiş bir bölümüdür.

İntikamcılar Gelirken: Iron Man (2008)

The Avengers filminin DVD ve Blu-Ray’inin piyasaya çıkması nedeniyle bu filmle ilgili hazırlamış olduğum, farklı mecralarda yayınlanmış olan yazıları Sinema Manyakları’ndan paylaşmaya karar verdim. Avengers’a yol açan ve Marvel’in sonradan Phase 1 olarak tanımladığı gruptaki filmlere dair yazdığım yazılardan başlayalım.

Öncelikle The Avengers filminin fikrinin ortaya çıkışı ve bu yoldaki ilk film olan Iron Man.

İntikamcılar Gelirken

Çizgi roman dünyasının en büyük yayınevlerinden Marvel Comics’in yayınladığı çizgi romanlar uzunca bir süredir televizyon ve sinema dünyasında çeşitli uyarlamalarla karşımıza çıkıyor. Her ne kadar çizgi romanla çok ilgisi olmasa da 1944 yılındaki Captain America filmleri bunların ilk örnekleri. Ancak Marvel uzunca bir süre film uyarlamaları konusunda en büyük rakibi DC Comics’in bir adım gerisinde kalmıştı. 1960’lardan itibaren Batman dizisi, Superman ve Batman filmleri ile sinema uyarlamaları konusunda DC Comics kahramanlarını başarılı filmlerde görürken, Marvel’in 2000’lerin başına kadar bu alanda tek akılda kalan işi Bill Bixby ve Lou Ferrigno’nun Bruce Banner ve Hulk’u canlandırdıkları The Incredible Hulk dizisi olmuştu. Marvel kahramanlarının sinema maceraları ise genellikle başarısız denemeler olmuştu.

2000’lerle birlikte bu durum değişmeye başladı (aslında1998 yılında gösterime giren Blade’i de başarılı bir Marvel uyarlaması olarak sayabiliriz ama o çok bilinen kahramanlardan biri olmadığı için gözardı da edebiliriz). X-Men ve Spider Man serileri, özellikle ilk iki filmleri ile hem eleştirmenlerden hem de çizgi roman fanlarının büyük bir kısmından tam not aldılar. Daredevil, Hulk ve Fantastic Four gibi kahramanlar da 2000’lerde beyazperdede yerini alan, kimi yönleri beğenilen, kimi yönleriyle sıradan bulunan yapımlar oldular. Ama iyisiyle kötüsüyle her yıl birkaç Marvel kahramanını sinemada görür olduk.

Ancak çizgi roman fanlarının aklında artık başka bir şey vardı. Farklı kahramanları aynı filmde görmek. Ne de olsa yıllarca çizgi romanlarda bu kahramanları bazen birbirlerine destek olurken, bazen de kapışırken görmeye alışmıştık. Hatta tümüyle farklı kahramanların toplandığı birlikler bile kurulmuştu. Ancak tüm bu karakterlerin sinema hakları farklı farklı stüdyolara verildiği için bunun gerçekleşmesi mümkün değildi. Hakları aynı stüdyoya verilen kahramanlar için bile onların hikâyeleri apayrı birer proje olarak düşünüldüğü için böyle bir şansımız yine olmuyordu.

Aslında 2004 yılından beri Marvel’in, Marvel Studios kapsamında kendi evrenini kurmak ve belli başlı karakterlerini buluşturmak planları vardı. Bu kapsamda her ne kadar filmleri yapılmamış olsa da hakları farklı stüdyolarda olan kahramanları bünyelerinde toplamaya başladılar. 2006 yılında Marvel Studios’un ilk bağımsız (bağımsız derken yapımda ve dağıtımda başka stüdyolarla ortaklıları vardı yine ama filmin ana ortağı ve tüm yaratıcı kararları alan kurum Marvel Studios idi) yapımı olarak Iron Man duyuruldu. Iron Man o güne kadar animasyon serisi dışında sinema ve televizyonda karşımıza çıkmayan bir karakter olduğu için sinema uyarlaması bir heyecan yarattı ama asıl önemlisi Marvel Studios’un bunun pek çok kahramanın buluşacağı İntikamcılar (The Avengers) filmi için ilk adım olduğunu açıklaması oldu. Mayıs 2008’de gösterime giren Iron Man ile birlikte aynı evrende geçen toplam 5 film izledik ve aradan 4 yıl geçtikten sonra Mayıs 2012’de beklediğimiz gün geldi, The Avengers filmini sinemalarımıza konuk ettik. Şimdi de İntikamcılar‘ı evlerimizde konuk edeceğiz.

Bu vesileyle Marvel evrenindeki filmleri bir gözden geçirelim, kısaca konularından, önemli noktalardan ve bu filmleri birbirine bağlayan ayrıntılardan bahsedelim istedik. Filmlerin hepsini izleyenlere bir hatırlatma, eksikleri olanlara da bilgilerini tamamlama fırsatı olur.

Iron Man (2008):

(Bu yazı filmin sonu ile ilgili gelişmeleri ele vermektedir)

Bu film Iron Man serisinin ilk filmi olduğu için beklenebileceği gibi karakterin doğuş öyküsüne tanıklık ediyoruz. Babasından kalan Stark Industries’i yöneten Tony Stark, muhteşem servetini gününü gün ederek harcamaktadır. Keyifli bir yaşam sürmeyi seven, kafasına hiçbir şeyi takmayan bu multimilyoner, şirketin yeni geliştirdiği bir silahı tanıtmak için Afganistan’da iken kaçırılır ve bu sırada ciddi şekilde yaralanır. Tony Stark bir keyif adamı olsa da aynı zamanda iyi de bir bilim adamıdır. Orada tanıştığı başka bir bilim adamı, vücudundaki şarapnel parçalarının kalbine ulaşmasını engelleyecek bir cihaz yapar ve onu Stark’ın vücuduna monte eder. Bu arada beraberce teröristler için silah yapar gibi gözükerek bir yandan da oradan kaçabilmek için bir zırh inşa ederler. İşte bu zırh Iron Man’in ilk modelidir. Arkadaşının ölümü pahasına teröristlerin elinden kaçan Stark, Amerika’ya döndüğünde artık şirketinin silah endüstrisine yatırım yapmayacağını açıklar. Babasının en yakın arkadaşı Obadiah Stane ise Stark’ın bu kararının yanlış olduğunu düşünmektedir.

Bu arada Tony Stark da zırhı ve kendisini ölümden koruyan düzeneği geliştirir ve kendisini kaçıran örgütün bir köyü yok etmesini engeller. Ama bu sırada Iron Man de Amerikan ordusu tarafından keşfedilmiş olur. Stark yakın arkadaşı Yarbay James Rhodes’a kimliğini açıklamak zorunda kalır. Aynı zamanda sekreteri Pepper Potts da olan bitenden haberdardır. Hatta Potts, Obadiah Stane’in Stark’ın arkasından bir takım dümenler çevirdiğini, onu şirketin başından indirmek hatta öldürmek istediğini keşfeder. İşin içine S.H.I.E.L.D. adlı bir devlet kuruluşundan gelen ajanlar da dâhil olmuştur.

Filmin finali Tony Stark ve Obadiah Stane arasındaki dövüş sahnesi ile yapılır. Her ikisi de zırhlarını kuşanmış olan bu iki kişi şehrin altını üstüne getirirler ve sonuçta elbette galip Iron Man olur. Artık Iron Man tüm Amerikan halkının merak ettiği bir kahraman olmuştur. Onun Tony Stark olduğuna dair dedikodular da başlamıştır. Bu söylentileri yalanlamak için yapılan basın toplantısında Stark anlık bir kararla Iron Man olduğunu açıklar ve film biter…

Acaba gerçekten biter mi? Marvel Studios’un The Avengers filmine doğru giden yolda her filmin son jeneriğinin sonrasına bir sahne koyması bir gelenek oldu adeta. Bu sahneler belki filmlere çok şey katmıyordu ama diğer filmlerle bağlantısının kurulması ve çizgi roman severlerin seveceği ayrıntıların verilmesi açısından önemli sahnelerdi. Iron Man’in sonunda gördüğümüz sahnede gölgelerin arasından çıkan bir figür olarak ilk kez Nick Fury’yi görüyor ve onun Avengers’dan bahsettiğini duyuyorduk. Bu sahneyi gören çizgi roman fanlarının heyecanlanmaması imkânsızdı.

Genel olarak filme baktığımızda Robert Downey Jr.’ın oyunculuğunun filme çok şey kattığını söyleyebiliriz. Karakteri ele alış biçimi, Tony Stark’ın yüksek egosu ve kayıtsız kişiliğini çok iyi yansıtıyordu. Karşımızdaki çizgi romandakinden biraz daha eğlenceli bir karakterdi belki ama kökenlerine ihanet etmeyen bir Tony Stark tiplemesi çıkmıştı ortaya. Gwyneth Paltrow da kendisini uzun zamandır görmediğimiz kadar hoştu Pepper Potts olarak. Kötü adam kontenjanında Jeff Bridges’in Obadiah Stane’i ise biraz sönük kalmıştı ama bu zaten Iron Man’in doğuşunu anlatan bir hikâye olduğu için ağırlığın onda olması normaldi. Jon Favreau’un dinamik yönetimi ve filmin başarılı senaryosu Iron Man’i iyi çizgi roman uyarlamaları arasına sokuyordu.

Bir de bu filmin The Avengers, serinin diğer filmleri ve çizgi romanlarla bağlantılarının bir kısmına bakalım:

  • Elbette jenerik sonrası sahnede Nick Fury’in gözükmesi en büyük bağlantı idi.
  • Clark Gregg’in canlandırdığı S.H.I.E.L.D. ajanı Coulson’u ilk kez bu filmde görüyorduk. Aynı karakteri daha sonra Iron Man 2, Thor ve nihayet Avengers’da da görecektik.
  • Yarbay Rhodes’un kullanılmayan zırhlardan birine bakıp “bir dahaki sefere” demesi onu bir sonraki filmde War Machine karakteri olarak göreceğimizin bir göstergesiydi. Nitekim öyle de oldu.
  • Bir sahnede Tony Stark’ın laboratuvarında Captain America’nın kalkanını görüyorduk. Bu sahne fark edildiği anda fanlar arasında hemen popüler oldu zaten.

Çizgi romanlarda Iron Man’in en büyük düşmanlarından biri Mandarin’dir. Her ne kadar filmde onu görmesek de terör örgütünün adı Mandarin’in her parmağındaki farklı yüzüklere atıf yaparcasına “The Ten Rings” idi. Üçüncü Iron Man filminde Mandarin’in kendisini görmeyi de bekliyoruz.

İncelemelerimiz 2008 tarihli The Incredible Hulk  ile devam edecek.

Not: The Avengers ülkemizde Yenilmezler adı ile gösterime girdi. Oysa biz çizgi roman tutkunları, onları İntikamcılar olarak tanıyoruz. Bu nedenle başlıkta ve yazıda İntikamcılar olarak kullandım. Ancak çoğunlukla İngilizceleri bilindiği için yazının içinde karakter ve film isimlerini bu şekilde kullanmayı tercih ettim. Bilginize.

Bu yazı, Gölge e-Dergi’nin Mayıs 2012 sayısında yayınlanan yazının gözden geçirilmiş bir bölümüdür.

Vassilis Barounis (1963-2011)

Vassilis Barounis ismi blogumuzun takipçileri için çok tanıdık bir isim olmayabilir. Yunanlı bir İngilizce öğretmeni olan Vassilis, bir dönemin fantastik Türk filmlerine çok meraklı bir isimdi. Kurucusu olduğu Onar Films ile ülkemizde unutulan ve/veya önemsenmemiş pek çok filmi tekrar günışığına çıkardı ve dünyada da bu filmlere belli bir ilginin oluşmasını sağlayan önemli isimlerden biri oldu. Onar Films’in DVD’sini çıkardığı filmler arasında Kilink İstanbul’da, 3 Dev Adam, Tarzan İstanbul’da, Kaptan Swing, Demir Pençe ve Süpermen Dönüyor gibi filmler var. Bugün halen bu filmlerin bir kısmı Türkiye piyasasında mevcut değilken Yunanistan’da bulunabiliyor.

Vassilis, ortak bir ilgi alanını paylaştıkları Metin Demirhan’ın ölümünden sonra çıkarttığı DVD’lere “Metin Demirhan Collection” ibaresini ekleyecek kadar da vefalı bir isimdi. Geçtiğimiz günlerde yapılan Fantasturka festivalinde kendisine bir özel ödül de verilmişti. Ne yazık ki bu festivalde son derece hasta olduğunu da öğrenmiştik. Kendisini önümüzdeki yıl aramızda görmeyi ummuştuk ama sonradan kendisine ödülünü teslim etmek için Yunanistan’a giden Süpermen Dönüyor‘un yönetmeni Kunt Tulgar’dan da hiç iç açıcı haberler gelmemişti. Ne yazık ki dün gece Vassilis Barounis’in ölüm haberini aldık. Bu Türk sineması tutkunu arkadaşımıza Tanrı’dan rahmet diliyoruz. Kendisi ile ilgili daha detaylı bir yazıya Öteki Sinema sitesinden erişebilirsiniz.

Criterion’un Şubat 2011 Filmleri Belli Oldu

Criterion’un 2011’in Şubat ayında piyasaya süreceğini açıkladığı filmler yine arşivlik. Yeni 4 filmden ikisi klasik filmler, ikisi için de modern klasiklerden tanımlaması kullanılabilir:

Senso – Luchino Visconti
Sweet Smell of Success – Alexander Mackendrick
Fish Tank – Andrea Arnold
Still Walking – Hirokazu Kore-eda

Bu filmler hem DVD, hem de Blu-Ray olarak piyasada olacak. Bir de iki eski Criterion’un Blu-Ray baskıları çıkacak ki açıkçası beni asıl heyecanlandıranlar onlar oldu. Arşivciler ellerinde filmlerin farklı versiyonları olsa da Criterion Blu-Ray’lerini de alacaklardır muhtemelen:

Amarcord – Federico Fellini
The Double Life of Véronique – Krzysztof Kieślowski

Filmlerin kapakları ise şu şekilde:

Criterion’un Ocak 2011 Filmleri Belli Oldu

Criterion’un yeni yılın ilk ayında çıkaracağı filmler bir süre önce belli olmuştu. Ocak ayında Criterion Collection’a bir yeni film eklenirken dört filmin de yeni Blu-Ray versiyonları geliyor. Filmler şöyle:

Broadcast News – James L. Brooks
The Naked Kiss – Samuel Fuller
Shock Corridor – Samuel Fuller
Army of Shadows – Jean-Pierre Melville
Robinson Crusoe on Mars – Byron Haskin

Criterion’un her zaman özene bezene hazırladığı kapaklar ise şu şekilde (The Naked Kiss ve Shock Corridor için yeni kapaklar tasarlanmış):

Criterion’un Aralık 2010 Filmleri Belli Oldu

Criterion’un Aralık menüsü çok geniş değil ama yine de güzel filmler var:

– Guillermo del Toro’nun ilk filmi Cronos (DVD ve Blu-Ray)
– David Cronenberg denince ilk akla gelen filmlerden Videodrome  (DVD’si zaten vardı, Blu-Ray’i Aralık’ta)
– Blu-Ray’inin Kasım 2010’a çıkacağı açıklanan America Lost and Found: The BBS Story başlıklı box setin DVD versiyonu. İçerdiği filmleri tekrar hatırlamak gerekirse:
Head – Bob Rafelson
Easy Rider – Dennis Hopper
Five Easy Pieces – Bob Rafelson
Drive, He Said – Jack Nicholson
A Safe Place – Henry Jaglom
The Last Picture Show – Peter Bogdanovich
The King of Marvin Gardens – Bob Rafelson

Filmlerin kapakları şu şekilde:

Criterion’un Kasım 2010 Filmleri Belli Oldu

Criterion Kasım 2010’da çıkaracağı filmleri de açıkladı. Öyle filmlerle karşı karşıyayız ki hepsi hiç düşünmeden arşive katmak isteyeceğimiz filmlerden. Filmler şöyle:

– Charles Laughton’ın kara film klasiği The Night of the Hunter.
– Lars Von Trier’in yine tartışmalar yaratan filmi Antichrist (bu filmin ülkemizde bir miktar kesintili olarak vizyona girdiğini ve muhtemelen DVD’sinin de kesintili olarak çıkacağını hatırlatalım).
– Charlie Chaplin’in klasiklerinden biri Modern Times
America Lost and Found: The BBS Story başlıklı bir box set ki içerdiği filmler şunlar:
Head – Bob Rafelson
Easy Rider – Dennis Hopper
Five Easy Pieces – Bob Rafelson
Drive, He Said – Jack Nicholson
A Safe Place – Henry Jaglom
The Last Picture Show – Peter Bogdanovich
The King of Marvin Gardens – Bob Rafelson

Tüm filmler hem DVD hem Blu-Ray baskıları ile çıkacaklar (box-set’in Blu-Ray versiyonu Kasım’da, DVD versiyonu ise Aralık’ta çıkıyor).

Filmlerin kapakları şu şekilde:


Kategoriler

Arşiv

Twitter’da ben…

Blog Stats

  • 301.151 hits
Haziran 2023
P S Ç P C C P
 1234
567891011
12131415161718
19202122232425
2627282930  
Sinema Manyakları blog'u Hasan Nadir Derin tarafından hazırlanmaktadır.

%d blogcu bunu beğendi: