Gülümse (Keep Smiling):

Gülümse, bir anneler güzellik yarışmasında yaşananları anlatan bir Gürcü filmi. Gürcistan’da gerçekte de böyle bir yarışma varmış. Yönetmen fikri de buradan almış zaten. Toplumun fakir kesiminden gelen yarışmacıların büyük kısmı bunu hayatlarını değiştirecek bir fırsat olarak görüyor. Büyük ödül olan iyi bir para ve bir apartman dairesi gerçekten de hemen hepsinin hayatını değiştirebilecek bir ödül. Bazıları yıllardır eski bir hastane binasını yerleşim yeri olarak kullanıyorlar örneğin.
Film komedi tarzında başlasa da hem Gürcistan’ın politik durumu hem de günümüz medyası üzerine epey ciddi ve acı şeyler söylüyor. Güzellik yarışmasında yapılanlar bizim televizyonlarımızda da yayınlanan türlü çeşitli yarışma programlarında yapılanlardan farklı değil.
Film sonrasında söyleşiye katılan yönetmen bazı kişilerin finali idealist bulduğunu söyledi. Ben de onlardanım. Finalde ne olduğunu açık etmeyeyim ama bence de gerçekte daha farklı olurdu. Gürcistan bu yıl Oscar’a da bu filmi göndermiş. Şansı olması çok zor ama en azından yaşananları onlar da tanıdık bulacaktır.
Balkanlarda Herhangi Bir Adamın Ölümü (Smrt Coveka na Balkanu /Death of a Man in the Balkans):

Filme geçmeden önce Cem Özer ve seyircilerden birinin jürinin gecikmesi ile ilgili yaşadığı polemikten bahsedelim. Film jüriye yer ayarlama çabaları nedeniyle bir miktar geç başladı. Bu tip yarışmalı organizasyonlarda jüri gelmeden filmin başlamaması zaman zaman beni de sinirlendirir. Aslında burada çok da gecikmediler ama geldiklerinde onları oturtacak yer ayarlanması epey zahmetli oldu. Şöyle diyelim, jüri 4 dakika geciktiyse, film 14 dakika geç başladı. O arada Cem Özer kendisinin de dahil olduğu uluslararası yarışma ana jürisinin daha iyi yere oturması için gençlik jürisini kaldırmak isteyince seyircilerden biri itiraz edip “bu kadar kolay teslim olmayın” dedi ve kısa süreli bir polemik yaşandı. Aslında jürinin yeri net bir şekilde belli olsa gecikme çok daha kısa süreli olacaktı. O yüzden gecikmenin nedenini organizasyona bağlamak lazım. Yine de Cem Özer, günde 3 film izliyoruz arada yemek de mi yemeyelim savunmasına girmeseydi keşke. Bir önceki filmde de kendileri ile aynı salondaydık, arada net 1.5 saatleri vardı yemek için.
Bu filmle ilgisiz girişten sonra filme gelecek olursak, öncelikle biçimsel yapısı ile dikkat çekiyor. Tüm film 80 dakika boyunca sadece bir kez hareket eden bir kamera önünde geçiyor. O hareket de kameraya çarpıldığı için oluyor zaten. Bir webcam önünde intihar eden bir adam öldükten sonra da kamera çalışmaya devam eder. Biz de bu kameradan herşeyi izleriz. Yani karşımızda 80 dakikalık, neredeyse hareketsiz tek bir çekim var. İntihar sonrası eve komşular, cenazeci, polisler ve pizzacı gibi karakterler geliyor. Doğrusu bir kara komedi için ilginç bir fikir ama karşımızda orta karar bir film var. Film sonrası söyleşide senaryo ve oyunculuklar epey övgü aldı ama bence her ikisi de daha iyi olabilirdi.
Söyleşi sırasında yönetmen filmin ön hazırlığının 2 ay sürdüğünü, izlediğimiz filmin de 12. çekim denemesinde ortaya çıktığını belirtti. Hikayeyi de yaşadığı çeşitli olaylardan yola çıkarak oluşturmuş. Örneğin bir bilardo oyunu sırasında kalp krizi geçirerek ölen bir kişi için ambulans beklenirken insanların oyuna devam etmesi ya da başka bir olayda ambulanstan önce cenaze arabasının gelmesi filmin oluşmasına yol açan bazı olaylar olmuş. Söyleşinin bombasıysa bir seyircinin filmden Nuri Bilge Ceylan tadı aldığını söylemesi oldu. Yönetmen ve görüntü yönetmeni de ne diyeceğini bilemedi buna karşı ve sonunda bunu iltifat kabul ederiz diyerek geçiştirdiler. Bu arada bir kez daha gördük ki yabancı yönetmenlere sorulan standart Türk sinemasını tanıyor musunuz sorusuna eskiden Yılmaz Güney cevabı verilirdi, artık Nuri Bilge Ceylan deniyor.
Demir Gökyüzü (Iron Sky):

Iron Sky, çok eğlenceli bir bilim-kurgu komedi. 1945’de aya kaçan naziler 2018 yılında Amerikan başkanlık seçimleri döneminde dünyaya geri dönerler. Seçimler sırasında savaşta olursa kazanacağına inanan başkan (ki Sarah Palin’den esinlenilmiş bir başkan olduğu açık) da savaş için elinden geleni yapıyor. Çok iyi espriler var filmde, Chaplin’den Kubrick’e onlarca filme göndermeler, politik dokundurmalar da cabası. Nazilerin bir kısmı çok barışçı olduklarına inanıyor. Chaplin’in Great Dictator’u onlar için Hitler’i öven 10 dakikalık bir kısa film. Filmin Türkiye hakları herhangi bir şirkette mi bilmiyorum ama gösterime girerse seyirci çekebilir. Filmin en az iki devam filminin geleceğini de belirtelim.
Söyleşiye gelen Udo Kier çok konuşkan, eğlenceli ve canayakın bir kişilik. Söyleşi sırasında bir an bile susmadı. Hemen her konuda esprili cevaplar verdi, aralara Blade’den replikler sıkıştırdı vs.vs. Udo Kier’in tavrı bizim bazı kasıntı oyuncularımıza örnek olsun isterim. Dünya çapında bir kariyeri olan bir isim ve hiç tepelerden bakmıyor. Bu arada pek samimi olduğu Trier’in nazi olmadığını da belirtti, yakın zamanda sağda solda Trier’in porno filmi olarak anılan (hoş Kier de öyle niteledi) Nymphomaniac’da oynamış. Kötü haber (iyi de olabilir, bakış açısına bağlı) onun seks sahnesi yokmuş. Belirtmen gereken bir nokta da çevirmenin başarısıydı. Bu tip organizasyonlarda gördüğüm en seri ve doğru çeviren kişiydi. Kier de doğruluğunun olmasa da seriliğinin farkına vardı ve çevirmeni övdü. Son olarak “Allah Büyük” (Udo Kier’in Türkçe’de öğrendiği ilk cümle imiş)…
Baikonur:

Baikonur, Kazakistan’da bir uzay üssünün bulunduğu bölgenin adı. Yıllar önce Yuri Gagarin de buradan uzaya çıkmış. Bölgedeki halkın geçim kaynaklarından biri de uzaya giden araçların geride bıraktığı parçaları toplayarak satmak. Bölgede yaşayan Kazak gençlerinden biri kafayı fazlasıyla uzaya takmış. Baikonur’dan kalkan bir mekikte yer alan Fransız kadın astronota da uzaktan uzağa ilgi duyuyor. Hikaye bu ya, kadın astronot onun köyüne zorunlu iniş yapınca üstelik bir de hafızasını kaybedince aralarında bir ilişki başlıyor. Bu arada köyde bir de oğlana ilgi duyan bir kız var. Fazla tesadüflere bağlı bir öykü yorumu yapılabilir ama yönetmenin önceki filmleri de masalsı öyküler anlatmaya meyilini gösteriyordu. Genel olarak çok iyi bir film değil belki ama yine de eğlenceli ve romantik bir yapım. Müziklerini de Goran Bregoviç’in yaptığını ekleyelim.
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...