Sinema Manyakları’nda şu ana kadar konuk bir yazara yer vermemiştik. Sevgili Sinan Yusufoğlu’nun Filmekimi Ankara ile ilgili Radikal’de yayınlanan yazısı yer sıkıntısı nedeniyle bir miktar kısaltılınca ben de yazının tam halini Sinema Manyakları’nda yayınlamak için kendisinden izin istedim. O da kabul etti. Buyrunuz Sinan’ın Filmekimi Ankara izlenimleri, sağolsun benden de bahsetmiş (bu arada fırsat bulursam ben de Filmekimi Ankara’da izlediğim filmler hakkında görüşlerimi yazacağım bir ara):
10 yılı geride bırakan en nevi şahsına münhasır festivallerimizden Film Ekimi’nin yarattığı film sonbaharı bu sene ilk kez Ankara’ya da ulaştı. Bilenler bilir; Ankaralı sinema seyircisi seçicidir, herşeyi beğenmez ama bir şeyi sevdiğinde de ona sahip çıkmasını bilir. Ankara’da gerçekleşen festivaller ve yıllardır bu festivalleri takip eden sadık kitle de bu sağlam sinema kültürünün vücut bulmuş halidir neredeyse. Gözlerimle görmesem inanmam ama Antalya Film Festivali’nde seyirci tarafından ‘lanetlenen’ Canavarlar Sofrası Ankara’da ayakta alkışlanır mesela. Seyirci iyi ve cesur olanı hep takdir eder; hep daha iyi iyi filmleri de görmek ister. Öyle de olunca Gezici Festival gibi, Ankara Film Festivali gibi, Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali gibi köklü ve çok değerli festivaller çıkarır bu puslu şehir. Neyse asıl konumuza gelelim. Ankaralı sinema severler ilk yıl heyecanının da etkisiyle Film Ekimi’ne de sahip çıktılar ve kısa sürede tüm gösterimlerin biletleri tükendi. Acı, Havana’da 7 Gün ve Tepelerin Ardında filmlerine ek seanslar konuldu hatta.
Bu film sonbaharına kuşkuyla bakanlar da yok değildi; bazı festival takipçileri “Birkaç kez festival yapıp bizi buna alıştıracak; sonra da ortadan kaybolacaklar” diyerek İstanbul merkezli festivallere güvenmediklerinin altını da çizdiler. Ama ayak üstü sohbetlerde bir araya gelip festivale dair konuştuğumuz dostlarımız ise Film Ekimi’nin Ankara’ya gelerek çok iyi ettiğini söylüyorlardı. Ama üç günü az bulup en azından beş gün olmasını ve tabii ki İstabul’daki film paketinin tamamının Ankara’da da gösterilmesini cümlelerine ekliyorlar.
Film Ekimi’nin Ankara ayağında en çok ilgi gören ve konuşmalardan anladığım kadarıyla sevilen filmler ise; Sevmek Gibi, Acı, Tepelerin Ardında, Onur Savaşı ve Kayıp Çocukluk oldu. Brian de Palma’nın Passion’u ve Michel Gondry’nin Biz ve Ben’i hayal kırıklığı yaratırken; Emin Alper’in Tepenin Ardı ve Rezan Yeşilbaş’ın Cannes ödüllü kısa filmi Be Deng’inin programda sürpriz bir şekilde yer alması memnuniyet yarattı.
Antalya Film Festivali’nden dönüp ayağımızın tozuyla Film Ekimi’nin gerçekleştiği Kızılay Büyülü Fener sinemasının salonlarından birindeki yerimizi aldığımızda aklımızda hala Antalya’da film esnasında kurabiye yiyen, konuşan, alkışlayan, ağlayan ünlü ‘festival teyzeleri’ de vardı. Tamam festivalin ulusal programında yer alan onca kötü ve sıkıcı film esnasında onların varlığı ve bizlere uzattıkları kurabiyeler can kurtarıcı oldu; ama yine de Film Ekimi’nde film seyrederken Ankara’nın oldukça sakin ve naif sinema seyircisini bir kez daha sevdim. Bir de Yılmaz Özdil’lik yapıp şöyle bitirmeli; Ankaralılar mısıra popcorn demez ve onu bir festival filmi izlerken asla yemezler…
Ayrıca Ankara’da gerçekleşen her film festivalinde sinema salonunda görüp, varlıklarına şükrettiğim ‘sıkı sinefiller’den Hasan Nadir’e , Ertuğrul Bey’e, Oğuz Bey’e, Meltem Hanım ve Sevinç’e selam ederim.