Aglaya (Aglaja):
Hakkında neredeyse hiç bir şey bilmeden gittiğim Aglaya filmi bayağı iyi bir film çıktı. Etkileyici bir hikayesi ve karakterleri var. Ayrıca filmin görsel dili de gayet iyi. Bir yandan Çavuşesku döneminde Romanya’dan kaçmak zorunda kalan bir aile ile politik bir yönü de olan hikaye ama esas olarak kızlarının gözünden sirklerde çalışan bir ailenin hikayesi. İyi kurulmuş karakterleri ve iyi oyuncuları var. Festivalin uluslararası yarışma bölümünde yer alan film bence yarışan filmlerin en iyisi değildi ama bir kaç favorimden biriydi. Sonuçta hem ana jüriden hem de SİYAD jürisinden en iyi film ödülünü aldı.
İnsan Avı (Oblawa):
İnsan Avı, festivalin Savaşa Karşı bölümünde yer alıyordu. 2. Dünya Savaşı’nda Polonya’da geçen film nazilere direnen askerleri anlatıyor. Askerlerin başındaki komutan son derece sert ve acımasız bir adam ama bunun nedenleri ortaya çıktıkça ona hak verebiliyorsunuz. Her ne kadar filmin hikayesi zaman gidiş-gelişleri ile ilerlese de seyirciyi çok zorlamıyor. Buna rağmen her nedense salonun yarısı filmden çıktı. Filmde kimi şiddet dolu sahneler de vardı ama çıkanlar o sahnelerden önce çıktığına göre nedeni bu sahneler olmamalı. Belki altyazıcı arkadaşların filmin sonundaki 2 dakikanın altyazısı yok demeleri de etkendir. Bu açıklama en sondaki 2 dakika gibi anlaşıldı. Halbuki filmin bitimine yaklaşık 20 dakika kalmışken arada bir yerde 2-3 dakikalık kısmın altyazısı yoktu. Tahammül edilebilirdi yani.
Bu vesileyle genellikle altyazı konusunda sıkıntılar yaşanan Altın Portakal’da bu yıl sorunların büyük ölçüde çözüldüğü söylenebilir. Yine bazı sorunlar olsa da çeviriler geçen senelere göre daha iyidi. Altyazıların zamanlaması da öyle. Belli ki altyazı ekibi deneyim kazandıkça işler daha iyiye gidiyor.
Biz ve Ben (The We and the I):
Michel Gondry için farklı türlerde film çekmeyi seven bir yönetmen diyebiliriz artık. Giderek birbirine hiç benzemeyen filmler yapıyor. Belki bir daha Eternal Sunshine etkisini yaratamayacak ama çoğunlukla iyi filmler yapıyor (Green Hornet’i izlememiş gibi yapıyoruz). Biz ve Ben filminde bu kez okulun son günü evlerine giden gençlerin otobüs yolculuğunu izletiyor bizlere. Neredeyse tüm film otobüste geçiyor. Gondry artık 49 yaşında bir adam ama gençlerin nabzını iyi tutmuş, teknolojiyi nasıl kullandıklarını irdeleyip aynısını filmde de kullanmış. Filmde tümüyle amatör oyuncularla çalışmış. Oyuncuların adları ile filmdeki karakterlerin adları da aynı. Filmin ses bandı da çok başarılı. Otobüs doluyken gerçekten de sağdan soldan sürekli bir gürültü var. Adeta kendinizi o otobüsün içine kazara oturmuş ve gençlerin gürültülerinden rahatsız olan biri gibi hissediyorsunuz. Bu yüzden bazen filmi izlemek bile zorlaşıyor. Gondry gençler hakkında tek başlarına iyiler de beraberken bozuluyorlar tarzı bir mesaj veriyor. Filmin orijinal adını hatırlayalım “The We and the I”. Bu filmle Gondry, Gus Van Sant’ın sularında yüzüyor adeta. Aynı filmi Gus Van Sant’tan izleseydik daha iyi bir filmle karşılaşır mıydık? Muhtemelen. Yine de Biz ve Ben iyi bir film.
Süpermarket (Supermarket):
Supermarket uluslararası yarışma filmleri içinde şansı olabilecek filmlerden biriydi. Film Noel öncesinde bir süpermakette geçiyor. Marketin güvenlik ekibi patronlarının da baskısıyla hırsızlık olmaması için tetikte. Arabasının çalınan aküsünün yerine yenisini almak için markete giren bir adam unutkanlıkla markette bir çikolata yiyip parasını ödemeyince kabak onun başında patlıyor. Tüketim toplumu üzerine dikkat çekici tespitleri olan, seyirciyi tetikte tutan, hikaye kısmı da sarkmayan başarılı bir yapım Süpermarket. Bizim Ankara’daki bir kaç festival takipçisi olarak zaman zaman söylediğimiz Polonya’dan boş film çıkmaz lafımızı da doğruluyor.
0 Yanıt to “49. Antalya Altın Portakal İzlenimleri – 4. Gün: Aglaya, İnsan Avı, Biz ve Ben, Süpermarket”