36:
36, sabit kamera ile çekilmiş 36 kesintisiz çekimden oluşuyor. 36 rakamı analog fotoğraf makinelerinde yer alan poz sayısı. Film de zaten bir yandan analog/dijital ayrımı üzerine cümleler kurarken bir yandan da fotoğraflar ile belleğin ilişkisi üzerine eğiliyor. Filmin sonrasında başroldeki iki oyuncunun katıldığı söyleşide de belirtildiği üzere hatırlamak için fotoğraf çekiyoruz, hele günümüzde dijital makineler sayesinde herhangi bir olay hakkında elimizde onlarca hatta yüzlerce fotoğraf olabiliyor ama hatırlama olayı yine de bellek ile sınırlı. Filmin uzun kesintisiz çekimlerden oluşması üstelik kameranın da hiçbir çekimde hareket etmemesi zaten seyirciyi zorlayan bir seçimken yönetmen Nawapol Thamrongrattanarit bununla yetinmemiş. Hemen hemen hiçbir sahnede başrol oyuncularını, özellikle erkek oyuncuyu net bir şekilde görmüyoruz. Çoğu sahnede sırtı kameraya dönük, bir kısmında da kamera ile karakter arasına bir bulanık bir cam benzeri bir engel giriyor. Belli ki bilerek ve isteyerek yapılmış bir seçim ama seyircinin filmden iyice uzaklaşmasına neden oluyor açıkçası. Her ne kadar söyleşide sadece oyuncular olsa da yönetmenle bu konuyu konuşmuş olabileceklerini düşünerek bu seçimin nedenini sordum. Filmin, kadın karakterin hatırladıklarına dayandığı için onun anılarının çok net olmaması ile ilintili olduğu gibi bir cevap geldi. Bu şekilde açıklandığı zaman hak veriyorsunuz ama demek ki film sırasında bu cevabı alamamışız filmden. Nihayetinde filmi bir biçim denemesi olarak ilginç buldum ama farklı konulara değinse de daha ötesinde pek başarılı bulamadım. Hadi çekinmeden açıkça söyleyeyim, filmi izlerken epey sıkıldım.
Genel olarak seyircilerin de sıkıldığını gözlemledim ama görünen o ki bizim gibi düşünmeyenler de varmış. Mesela jüri üyeleri. Uluslararası Yarışma bölümü filmlerinden olan 36, ödül gecesinde jüri üyelerinin beni çok şaşırtan kararıyla en iyi film ödülünü aldı. Bir jüri özel ödülü ile bu farklı biçimsel denemeye bir destek verilmesine bir itirazım olmazdı ama en iyi film ödülü gerçekten fazla geldi bana.
Gündüz Gözüyle (Al-khoroug Lel-nahar / Coming Forth by Day):
Gündüz Gözüyle ölmek üzere olan yatalak babası ve annesiyle yaşayan genç bir kadının bir gününü anlatan bir Mısır filmi. Filmin büyük kısmı neredeyse gerçek zamanlı olarak babanın bakımına ayrılmış. Üstünün değiştirilmesi, yaralarının pansumanı gibi işlemleri tüm ayrıntıları ile izliyoruz. Yönetmen Hala Lotfy, hastalığın tüm eve, anneye ve kızına yayılan basıcı etkisini vermek istiyor belli ki. Bu boğuculuğu verince genç kadının günün sonunda kendisini evden dışarı atabildiğinde yaşadığı kısmi ferahlama daha iyi anlaşılıyor ama bu kadar boğuculuğa da gerek var mıydı acaba diyor insan. Benzer bir dönem yaşamış insanlar filmi çok gerçek bulacaklar ama bir yandan da insanlara kendi yaşadıklarını anımsatacağı için izlemesi zor da olabilir. Mesela filmin son repliği olarak finalde sorulan bir soru var ki ne kadar acıtıcı olabildiğini kendi deneyimlerimden biliyorum. Ama işte gerçek bu olsa da sinemada acının ve boğuculuğun bu kadarına gerek var mı çok emin değilim gerçekten.
0 Yanıt to “Altın Portakal 2013 İzlenimleri – 6. Gün: 36, Gündüz Gözüyle”