Hvidsten Grubu (Hvidsten Gruppen / This Life):
Hvidsten Grubu, 2. Dünya Savaşı yıllarında nazi işgalindeki Danimarka’da direnişçi bir ailenin gerçek öyküsü. Fill ailesi ve arkadaşları İngiltere’den uçakla gönderilen malzemeleri toplayarak ülkedeki direnişçilere dağıtıyorlar. Nihayetinde yakalandıklarında ise başlarına gelenleri tahmin etmek de zor değil. Film genel olarak savaş ortamında geçmesine karşın aile içi dinamikleri de ihmal etmemiş. Bazı anlarda teatral kalındığı da söylenebilir ama sonuçta çok iz bırakmasa da eli yüzü düzgün bir dönem filmi olmuş.
Anne Ruhu (Tam Hon Me / Mother’s Soul):
Anne Ruhu, Vietnam’dan gelen iyi sayılabilecek bir aile draması. Sebze-meyve satarak zar zor geçinmeye çalışan bir kadın ve onun kızı ana karakterler. Hikaye genelinde bu yaşam çabası iyi işlenmiş. Kadının bir şöför ile cinsellik temelli bir ilişki yaşaması, yetim bir oğlanın bu ailede kendisine bir anne sevgisi araması da filmin diğer temaları. Özellikle film ilerledikçe giderek kendi başlarına kalan iki çocuğun birbirleri ile adeta anne-oğul ilişkisi kurmaları etkileyici idi. Filmde çok büyük bir yönetmenlik becerisi olmadığını itiraf etmek gerek ama oyuncuların başarısı ve doğallığı durumu kurtarıyordu.
Kapris Yazı (Rozmarné Léto / Capricious Summer):
Sanırım bu yıl festivalin en iyi filmlerini Çek Yeni Dalgası bölümünde izleyeceğiz. Sadece bir kaç yıl sürmesine rağmen iz bırakan bu dönemin filmleri gerçekten izlemeye değer. Kapris Yazı, Jiri Menzel’in o içinde bir hüzün de barındıran mizah duygusunu çok iyi veren bir film. Filmde üç orta yaşlı arkadaşın (biri bir havuz işletiyor, diğerleri ise bir rahip ve eski bir asker) bir yazlarını anlatılıyor. Bu üç arkadaş ve aralarından evli olan tek kişi olan havuz işletmecisinin karısı havuz başında sıradan günler geçirirken, kasabaya bir ip canbazı (Jiri Menzel’in ta kendisi) ile genç ve güzel asistanının gelişi ile işler değişiyor. Üç adam da umutsuzca genç asistanla birlikte olmaya çalışıyorlar, bu arada havuzcunun karısı da ip canbazı ile yaşamaya başlıyor. Orta yaşlı bu adamların aşkla kendilerinden geçmeleri ama bir şey de becerememeleri ince bir mizahla verilmiş. Filmin cinsellik dozu tam yerli yerinde. Hiç aşırıya kaçmadan zarif bir şekilde işlenmiş. Hoş zaten aşırıya kaçabilecek bir olay da olamıyor. Filmi izleyince Jiri Menzel gibi yönetmenleri özlediğini hissediyor insan. Usta bu yıl yeni bir film çekmiş. Seneye de festivalde onu izleriz umarım.
Güzelliğin On Par’ Etmez (Deine Schönheit ist Nichts Wert):
Güzelliğin On Par’ Etmez Antalya’da en iyi film dahil pek çok ödül alarak ön plana çıkmıştı. En iyi film ödülünü ne kadar haketmiştir tartışılır ama ama kabul etmeli iyi filmmiş. Film babasının politik durumu nedeniyle ailecek Avusturya’ya iltica etmek zorunda kalan Veysel’in hikayesi. Adını Aşık Veysel’den alan Veysel Almanca’yı tam sökemediği için okulda durumu iyi değil ama bir kızdan hoşlanıyor. Okulda bir şiir ezberlemesi istendiğine de aklında o kıza ithaf edeceği Güzelliğin On Par’ Etmez geliyor. Bu arada ailenin diğer oğlu da evden kaçmış durumda ve babaları küçük yaşta kendilerini bıraktığı için ona öfkeli. Hatta babasını “Kürt teröristi”olarak niteleyip kendisi de bu babasına olan duygularından ötürü karşı tarafa kaymış, Türk milliyetçisi olmuş. Film aslında temelde Veysel’i takip ettiği için bu mesele üzerinde çok durmayıp Veysel’in ilk aşkına daha çok vakit ayırıyor. Hikayenin bu tarafınn altından da iyi kalkmış doğrusu. Zaten finalde de hikayenin bu kısmı bağlanırken diğer taraflarının ucu açık kalıyor.
Antalya’da filmin üç oyuncusu ödül almıştı (Veysel, abisi ve annesini oynayan oyuncular). Açıkçası bunlara pek katılamayacağım. Veysel’i oynayan Abdülkadir Tuncer çok sevimli bir çocuk, rolüne de çok iyi oturmuş ama büyük bir oyunculuk sergilediğini söylemek zor. Abi rolündeki Yüşa Durak’ın ise oyunculuğunu zaten sorunlu buldum. Bir kaç öfke patlaması ve duygusal an içeren zor bir rolü var. Özellikle öfke patlamaları kısmında inandırıcı gelmedi açıkçası. Anne rolü ise zaten çok ön planda değildi. İşin ilginci filmin en iyi oyuncusu bence komşu rolündeki Orhan Yıldırım idi ve o hiç ödül alamamış. Doğrusu filme ayrı bir hava katan da o karakterin bir yandan maço, bir yandan duygusal halleri idi. Güzellğin On Par’ Etmez‘in Mayıs’ta vizyona girmesi bekleniyor. Bence izlemeye değer bir film.
0 Yanıt to “24. Ankara Film Festivali İzlenimleri – 2. Gün: Hvidsten Grubu, Anne Ruhu, Kapris Yazı, Güzelliğin On Par’ Etmez”