03 Mar 2013 için arşiv

!f Ankara 2013 İzlenimleri – 2. Gün: Anlattığımız Hikayeler, Occupy Love, Jason Becker: Henüz Ölmedi, Nobody Walks, Umut Diyarı

Anlattığımız Hikayeler (Stories We Tell):

Sarah Polley’i oyuncu olarak severdik zaten ama yönetmen olarak giderek daha çok dikkatimi çekmeye başladı. Anlattığımız Hikayeler bir yanıyla çok kişisel bir hikaye aslında. Polley ailesinin hikayesi. Adeta Sarah için de bir terapi. O bir yandan da meydan okuyor belki de. Tabloid basın arkamdan atıp tutacağına kendi hikayemi aileme anlattırırım, onların da elinde bir şey kalmaz diyor belki de.

Peki biz seyirci olarak Kanadalı bir ailenin aslında kendilerinden başka kimseyi de ilgilendirmeyen bu hikayesini neden izleyelim? Bir defa çok dramatik bir öykü var karşımızda ama asıl önemlisi nasıl anlatıldığı. Klasik bir belgeselde söyleşi yapılan kişilerin birbirini destekleyen sözleri kullanılır, burada pek çok yerde birbirinin zıddı ifadeler var. Çünkü hafıza insanı yanıltıyor ve algı da kişiden kişiye çok değişiyor. Özellikle yıllar öncesinde kalmış bir olay anlatılırken kaçınılmaz olarak herkes işin içine kendi bakış açısnı katabiliyor. Bunlar da her zaman birbiri ile uyumlu olmuyor. Film de bunun üzerinde dönüyor zaten. Ayrıca yönetmen de filmin hikayesinin parçası olunca film kendi kamera arkasına da dönüyor. Zaten filmin yapımına karar verilmesi de filmin hikayesinin bir parçası. Geçmişten gelen aile videoları ile Polley filme bir katman daha katıyor. Aslında film içinde çok ufak bir kaç yerde açık ediyor bu videolarla ilgili durumu ama bu görüntülerle bir belgeselde gördüğünüz her şeyin gerçek olduğunu mu sanıyorsunuz? Bir daha düşünün diyor adeta. Bu arada bu filmi izledikten sonra Polley’nin yönetmen ve senaryo yazarı olduğu önceki filmi Take This Waltz daha bir anlam kazandı.

Occupy Love:

Occupy Love,son yıllarda dünyanın farklı yerlerinde gerçekleşen kitle eylemlerini belgeliyor ve bunları büyük bir sevgi eylemi olarak görüyor. Film hikayesini Arap Baharı’ndan başlatarak dünyanın farklı yerlerine götürüyor ve Wall Street’deki eylemlere kadar taşıyor. Aslında filmin yönetmeni de bu eylemlerin bir parçası oluyor. Bu anlamda filmin de bu eylemlerin bir parçası olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Filmin temel meselesine katılmamak mümkün değil dünyanın farklı yerlerinde en azından bir grup kişi tarafından hissedilen bir değişim ihtiyacı mutlama var ama dünyanın farklı yerlerindeki hareketleri birbirine bağlamak biraz fazla geldi. Bir de filmi eylemlerin ulaşacağı sonuç konusunda fazlaca umutlu buldum. Ne yazık ki ben o kadar umutlu değilim. Açıkçası aktivist yanının önemi dışında sinema olarak da çok öne çıkan bir noktasını bulamadım filmin.

Jason Becker: Henüz Ölmedi (Jason Becker: Not Dead Yet):

Jason Becker: Henüz Ölmedi belgeseli, çok ünlü bir gitarist olma yolundayken ALS hastalığına yakalanan Jason Becker’ı anlatıyor. Belgesel klasik bir yapıda kurulmuş. Tümüyle arşiv görüntüleri ve Becker’in ailesi ve arkadaşları ile yapılan söyleşilerden oluşan filmin ilk yarısı Becker’ın çocukluğundan beri gitara ilgi duymasını ve genç yaştaki başarılarını anlatıyor. İkinci yarısı ise Becker’ın hastalığını ve hayata tutunma çabasını konu almış. Belki belgesel olarak çok büyük bir özelliği yok ama hikaye gerçekten çok etkileyici ve insanın içine dokunuyor. Şunu da belirtmek lazım. Hafta başında Ersan Ocak’tan duyduğum bir tabirle, filmde belgesel pornosu sıkça kullanılıyor. Aklınıza yanlış bir şeyler gelmesin. Konuşan kişinin sesinin titremesi, gözlerinin dolmasını belgesel pornosu olarak adlandırıyoruz.

Nobody Walks:

Nobody Walks esasen gayet bildik bir hikaye anlatıyor. Çekirdek ailenin içine dışardan biri girer ve aile içindeki ilişkileri sarsar. Bu ana hikaye sıradan bir Hollywood yönetmeninin elinde basit bir gerilime de dönüşebilir, Pasolini gibi bir yönetmenin elinde sağlam bir eleştiriye de. Nobody Walks ise insan ilişkilerini didikleyen mütevazı bir Amerikan bağımsızı olmuş. Dışarıdan gelen etki olan Martine’in karakterinin bir femmefatale olarak çizilmemesi iyi olmuş, hatta tam tersi aslında kendi halinde bir tip. Aslında filmdeki farklı yaş kuşaklarından tüm kadınlar çok da bir şey yapmadan erkeklerin ilgisine bazen de ötesine maruz kalan karakterler olarak çizilmiş. Nobody Walks kaçırırsanız çok şey kaybetmeyeceğiniz ama izleseniz de pişman olmayacağınız bir film olmuş bu yapısı ile. Bu arada Treme‘de de gayet başarılı bulduğum genç oyuncu India Ennenga’nın adını bir yerlere not ediniz. Adımlarını doğru atarsa gelecekte adını sıkça duyabiliriz .

Umut Diyarı (Kibô no Kuni / The Land of Hope):

Japonya’da deprem sonrası yaşanan nükleer felaketi bir aile üzerinden anlatan Umut Diyarı yönetmen Shion Sono’nun yakın zamanda izlediğimiz diğer filmlerine pek benzemiyor. Yönetmeni çoğunlukla abartılı şiddet sahnelerinin olduğu filmlerle tanıyoruz ama burada olayın kendi acısını öne çıkarmış. Hatta filmdeki bir kaç şiddet sahnesini de kadraj dışında tutmayı tercih etmiş. Ama uzun film çekme alışkanlığından vazgeçememiş. Bu şekilde bir kaç ayrıntı dışında gayet gerçekçi bir dram çıkmış ortaya. Ama diğer filmleri kadar ilgi çekici olmuş mu? Bence hayır. Hatta tam tersi bana zaman zaman sıkıcı geldiğinş de itiraf etmeliyim. Bu gerçek dramın içine gerçeküstü şiddet sahneleri koysun demiyorum elbette ama Sono bu hikayeyi anlatmak için doğru yönetmen değil sanki.


Kategoriler

Arşiv

Twitter’da ben…

Blog Stats

  • 309.368 hits
Mart 2013
P S Ç P C C P
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
25262728293031
Sinema Manyakları blog'u Hasan Nadir Derin tarafından hazırlanmaktadır.