



Sinema Manyaklarının Uğrak Yeri
İran sinemasının en üretken kadınlarından Mania Akbari bir kez daha, ama bu sefer yepyeni filmlerini Ankaralı sinemaseverlerle buluşturuyor. Ablasının film çekme sürecini öykülediği filmiyle başkentin yolunu tutan Roya Akbari de ablası Mania ile birlikte 16.Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde!
Ülkesinde sinemacılara zulmeden, onları hapse atan ve üretimlerini engelleyen rejim yüzünden ülkesini terk etmek zorunda kalan Mania Akbari, çalışmalarını yurt dışında sürdürüyor.
İran’ı terk etmek zorunda kalan yönetmen
Yönetmenin “Tahran’dan Londra’ya”nın hikayesi oldukça etkileyici. Meme kanserini yenen yönetmen gerçek yaşamından kesitler taşıyan filmi önce “Memesi Olmayan Kadınlar” adıyla çekmeye başlar, ancak İran’daki baskılar nedeniyle filmi tamamlayamadan ülkesinden ayrılmak zorunda kalır. Orada kendini kapana kısılmış hisseder; filmini seyirciyle buluşturabileceğinden de emin değildir. sanat için sürekli ihtiyatlı olmayı gerektiren bir rejimde başka türlü düşünmesi de pek mümkün olmaz. Soluğu Londra’da alır. Filmin geri kalanını burada çekecektir. Ve filmin adını “Tahran’dan Londra’ya” olarak değiştirir.
Savaş bir kanserdir
Yönetmenin “Benim Ülkemde Erkeklerin Memesi Var” adlı video çalışması da mayısta Uçan Süpürge’de gösterilecek.
Mania Akbari 2007 yılında kansere yakalandı ve bir memesini kaybetti. Yönettiği ve başrolünü oynadığı, kanserle mücadelesini anlattığı “10+4” filmi şimdi onun gerçeği olmuştu. Aynı yıl, Devastation (Tahribat) projesi için kendi bedenini çıplakken görüntüledi. Bu oldukça riskliydi, hayatını tehlikeye atmak demekti; sergi İran’da yasaklandı. Ama Akbari bedenini bir araç gibi kullanarak gizli gizli videolar çekmeye devam etti. 2012’de İran’ı terk etti. Gizli saklı iş yapmayı sürdürdü ve ortaya bu kısa video çıktı. Yönetmen için bu video İran, ABD ve İsrail’deki siyasi duruma ve ortadoğudaki savaşa bir tepki niteliğinde. Bu çalışmada kanser, savaşı sembolize ediyor ve tahrip edici etkisi, sadece müziğin eşlik ettiği kişisel bir hikaye üzerinden betimleniyor. O müzik parçası ise İran-Irak savaşından beri katliamların simgesi olmuş Ahangran’ın sesinden yayılıyor.
Ablasının izinde
Mania Akbari’nin kendisi gibi yönetmen olan kız kardeşi Roya Akbari de bir filmiyle festival seyircisine merhaba diyor. Roya Akbari “Mania’nın Dansı” adlı filminde ablasının türlü engellere rağmen sinemayı bırakmadığını, film çekme süreçlerinde karşılaştığı zorlukları ve onun bir kadın olarak mücadelesini anlatıyor.
15-26 Mayıs 2013 tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan 66. Cannes Film Festivali’nin yarışma filmleri belli oldu. Açıklanan listede çoğunu merakla beklediğimiz filmler var. Baz Luhrmann’ın The Great Gatsby filmi ile açılıp, Jerome Salle’nin Zulu filmi ile kapanacak olan festivalin yarışma filmleri şu şekilde:
Bu filmlerden özellikle Ayrılık sonrası yeni filmini merakla beklediğimiz Asghar Farhadi’nin yeni filmi The Past, Nicolas Winding Refn ve Ryan Gosling’in Drive sonrasında tekrar birlikte çalıştıkları Only God Forgives, Joel ve Ethan Joen’in yeni filmleri Inside Llewyn Davis heyecan yaratıyor. Elbette Steven Soderbergh, Francois Ozon, Takashi Miike ve Roman Polanski gibi isimlerin filmlerini de merakla bekliyoruz. Bu filmler dışında J.C. Chandor’un All Is Lost ve Guillaume Canet’nin Blood Ties filmleri de yarışma dışı bölümde gösterilecek.
Festivalin Belirli Bir Bakış (Un Certain Regard) bölümünde ise aşağıdaki filmler yer alacak:
Bu filmlerin hepsini olmasa da bir kısmını ülkemizde de sonbahar aylarından itibaren önce festivallerde sonra da vizyonda görmeyi umuyoruz. Hatta bazılarını daha önce de görebiliriz (değişmezse Only God Forgives‘in vizyon tarihi 5 Temmuz görünüyor mesela).
Biz Cannes’a gidemeyecek olanlar listedeki filmlerin bazılarının poster ve fragmanlarına da bir göz atarak heyecanımızı ve merakımızı biraz daha arttıralım.
Only God Forgives‘in posteri:
ve fragmanı:
The Past‘ın fragmanı:
Behind the Candelabra‘nın fragmanı:
Inside Llewyn Davis‘in fragmanı:
The Bling Ring‘in fragmanı:
20. yüzyılın en büyük şairlerinden Nâzım Hikmet’in senaryolarını yazdığı Hanene Huzur Dolsun ve Sevdalı Bulut filmleri Canlandıranlar Festivali’nde ilk kez izleyiciyle buluşuyor.
Nâzım Hikmet’in hayatının son yıllarında, SSCB’de yaşarken senaryosunu yazdığı ve üretim sürecine dahil olduğu bu kısa canlandırma filmler, şairin 111. doğum yıldönümü ve 50. ölüm yıldönümü olan 2013 yılında M. Melih Güneş’in araştırması sonucu 50 yılın ardından gün yüzüne çıktı. Rus canlandırma sanatçıları Victor Nikitin ve Igor Nikolayev’in yönettikleri 1962 yapımı Hanene Huzur Dolsun (Mir Domu Tvoemu) ve Anatoly Karanovich ve Roman Kachanov’un yönettiği 1959 yapımı Sevdalı Bulut (Vlyublennoe Oblako) filmleri 24 – 28 Nisan’da İstanbul’da İstanbul Modern Sanat Müzesi’nde, 16 – 19 Mayıs’ta ise Ankara’da Kore Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek Canlandıranlar Festivali’nde, Nazım Hikmet’ten Canlandırma Filmler başlığında ilk kez seyirci karşısına çıkacak.
24 Nisan’da Garajistanbul’daki açılış partisi ve Canlandıranlar Yetenek Kampı filmlerinin galası ile başlayacak Canlandıranlar Festivali, 28 Nisan’a dek İstanbul Modern Sanat Müzesi’nde gerçekleşecek gösterimler, söyleşiler ve panellerle devam edecek. 16-19 Mayıs tarihleri arasında ise Ankara’ya konuk olacak.
Sevdalı Bulut: Nâzım’ın büyük aşkı Vera ile tanışmasına vesile olan film
Nâzım Hikmet’in aynı adlı masalından uyarladığı Sevdalı Bulut filmi, onun büyük aşkı, son eşi Vera Tulyakova ile tanışmasına da vesile olmuştu. Nâzım o sıralar Moskova’da yaşamakta, Vera ise çizgi film stüdyosu Soyuzmultfilm’de redaktör olarak çalışmaktadır. Vera bir Arnavut masalından çocuklara yönelik bir film yapmakla görevlendirilir ve bunun için Nâzım’ın danışmanlığını rica eder. Nâzım Vera’ya danışmanlık yapmak yerine yepyeni bir senaryo teklifinde bulunur ve ertesi gün elinde Sevdalı Bulut çizgi filminin senaryosuyla stüdyoya gelir. Vera ile Nâzım’ın büyük aşkı işte böyle başlar.
Hanene Huzur Dolsun
Hem çocuklara hem büyüklere yönelik bir canlandırma film olan Hanene Huzur Dolsun, M. Melih Güneş’in ifadesiyle “Nazım Hikmet’in barış mücadelesinde yaptığı en önemli işlerden biri”dir. Bir yüzyıl boyunca insanın var ettiği her şeyi yok eden savaşa, yine insanların el birliği ile dur denebileceğini anlatır.
Her iki filmi gün yüzüne çıkaran M. Melih Güneş, çizgi filmci ve karikatürist Tan Oral ile İstanbul’da, Anadolu Üniversitesi Çizgi Film Bölüm Başkanı Fethi Kaba ve İletişim Yayınları editörü, yazar ve senarist Levent Cantek ile Ankara’da, gösterimlerin ardından gerçekleşecek sunumlara konuk olacak. Sunumların moderatörlüğünü Berna Gençalp üstlenecek.
Türkiye’den Canlandırmalar
Canlandırma sinemasının en güzel örneklerini Nisan’da İstanbul’a Mayıs’ta ise Ankara’ya taşıyacak Canlandıranlar Festivali’nde A.B.D., Hırvatistan, Tunus, Portekiz, Mısır, Çin, Brezilya, Rusya, Yunanistan, Bulgaristan, Polonya, Güney Kore ve İngiltere’nin yanı sıra Türkiye’den filmler de perdeye yansıyacak.
Festival’in Türkiye’den canlandırmalara odaklandığı bölümde farklı dönemlerden farklı teknikler kullanılarak üretilmiş on beş film bulunuyor. Tan Oral’ın 1970 yapımı sansürlü filmi Sansür ve Meral ve Cemal Erez’in iktidar ve iktidardakilerin öyküsünü anlattığı Satranç’ın yanı sıra, 2000’li yılların genç ve başarılı canlandırmacıları Ayçe Kartal, Akile Nazlı Kaya, Denizcan Yüzgül, Gökhan Okur, Turgut Akaçık ve Ahmet Şerif Yıldırım’ın filmleri Türkiye’de canlandırma sinemasına toplu bir bakış atmak isteyenleri bekliyor olacak. Bu bölümdeki filmlerden Turgut Akaçık’ın yönettiği Osman, ilk kez Canlandıranlar Festivali’nde izleyici karşısına çıkacak.
Canlandıranlar Derneği tarafından, Puruli Kültür Sanat’ın işbirliğiyle gerçekleştirilen Canlandıranlar Festivali’ni 24 – 28 Nisan’da İstanbul’da İstanbul Modern Sanat Müzesi’nde, 16 – 19 Mayıs’ta ise Ankara’da Kore Kültür Merkezi’nde ücretsiz takip edebilirsiniz.
Festival programı ve etkinlikler hakkında ayrıntılı bilgiye Festival’in web sitesinden ulaşabilir, Facebook ve Twitter hesaplarından duyuruları takip edebilirsiniz.
16. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali 9 Mayıs’ta başlıyor. Festivalde bu yıl Türkiye’den kadın yönetmenlerin filmlerinin gösterileceği özel bir seçki var. Bu filmlerde kimleri izleyeceğiz diye merak edenlere:
Olgun Şimşek ‘Gözetleme Kulesi’nde
Sinema filmleri ve televizyon dizilerinden tanıdığımız, komediler de dramlarda da rolünün altından ustalıkla kalkan Olgun Şimşek, ödüllü yönetmen Pelin Esmer’in bu yıl sinemamızda fırtına gibi esen filmi “Gözetleme Kulesi”nden bize bakacak.
Sezin Akbaşoğulları hiç de ‘Yabancı’ değil
Son olarak Ankara polisiyesi Behzat Ç.’de karşımıza çıkan Sezin Akbaşoğulları, Filiz Alpgezmen’in yepyeni filmi “Yabancı” ile beyazperdede. Farklı kadın rollerini başarıyla canlandıran oyuncu bu filmde devleşiyor.
Ozan Bilen ‘Şimdiki Zaman’da
Yıllar önce ‘Uçurtmayı Vurmasınlar’ adlı filmde annesiyle cezaevinde kalan beş yaşındaki Barış rolüyle hatırladığımız Ozan Bilen, büyüdü ve yeniden sinema filmlerinde rol almaya başladı. Festivalde kaçırılmayacak filmlerden, Belmin Söylemez imzalı “Şimdiki Zaman”da Ozan Bilen’i izleyeceğiz. Bakalım tanıyabilecek miyiz?
Özcan Deniz ‘Araf’ta
Şarkıcılıktan sinemaya geçen ve çok izlenen filmlere yönetmen olarak da imza atan Özcan Deniz, sinemamızın ustalarından Yeşim Ustaoğlu’nun son filmi “Araf”la yeniden karşımızda.
Feride Çetin bu kez ‘Aziz Ayşe’
Perihan Mağden’in romanından beyazperdeye aktarılan ‘İki Genç Kız’da asi Behiye rolüyle akıllarda yer eden Feride Çetin, Elfe Uluç’un “Aziz Ayşe” filminde yine aykırı bir rolde. Feride Çetin’i sinemaya izlemeyi sevenler festivali kaçırmamalı.
Şenay Aydın da festival perdesinde
Zorluklarla dolu yaşam öyküsüyle büyüleyen genç bir oyuncu… Sinemamızın geleceğine yön verecek yeteneklerden Şenay Aydın, yine müthiş bir filmde unutulmayacak bir rolle festival seyircisini selamlamaya hazırlanıyor.
16. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, 9-16 Mayıs tarihleri arasında seyircilerine 47 ülkeden 100 filmle tadına doyulmaz bir hafta yaşatacak. Festival Kızılırmak Sineması, Goethe Institut ve sekiz üniversitede film gösterimleri, söyleşiler ve sürpriz etkinliklerle Ankaralıları uçmaya davet ediyor.
İlk defa İsveç’te gerçekleştirilen, 2008’den bu yana da İstanbul’da düzenlenen “Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali’ne bu sefer Ankara ev sahipliği yapacak. Festival 11-14 Nisan tarihlerinde Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde gerçekleşecek ve tüm filmler ücretsiz olarak gösterilecek.
2009’dan bu yana iklim meselesine dikkatleri çeken ve bir çok başarıya imza atmış olan 350 Ankara grubunun öncülüğünde düzenlenen festival, 11-14 Nisan tarihleri arasında Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde gerçekleşecek.
Festival; günümüzde çokça kullanılan sürdürülebilirlik kavramına ışık tutuyor. Afganistan’dan Kenya’ya, Çin’den Amerika’ya dünyanın her köşesinden hikayelerin anlatıldığı belgesellerden oluşan festival programında toplamda 24 film seyirciyle buluşacak. Festivalde ayrıca “sürdürülebirlilik” konusuna farklı pencerelerden bakan, konularında uzman konuşmacıların yer aldığı bir dizi söyleşi de gerçekleştirilecek.
Tüm Filmler Ücretsiz!
11 Nisan Perşembe günü 19:00’da Çankaya Belediyesi Başkanı Bülent Tanık ve İspanya’nın Ankara Büyükelçisi Cristobal Gonzalez-Aller Jurado’nin katılımıyla açılışı yapılacak olan festivalde film gösterimleri dışında ayrıca konserler, dans performansları ve AFSAD işbirliği ile bir fotograf sergisi de yapılacak. Festival programında gösterilecek tüm filmler ve etkinlinler ücretsizdir.
“Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali”; bilim çevrelerinin dünya için geri dönülmez bir noktaya hızla yaklaşıldığını dile getirdiği bir dönemde anlattığı başarılı mücadelelerle bir umut ışığı niteliğinde.
Festival programı ve ayrıntılı bilgi için: http://350ankara.org/festival/
Sinema eleştirmeni olmak kolay iş değil. Sinemacılar her yaptıkları filmin beğenilmesini ister, seyirciler sevdikleri filmleri eleştirmenlerin de sevmesini ister, biraz sıkıcı buldukları bir filmi öven eleştirmenleri yerin dibine batırırlar. Zaten eleştirmenlerin seyirciden çok ayrı düştükleri, popüler filmleri beğenmedikleri, sadece “sanat filmleri”ni sevdikleri çok kullanılan bir söylemdir. Bu yüzden popüler olan, seyircinin de kendine yakın hissettiği eleştirmen sayısı pek azdır. Daha 19 yaşında film eleştirileri yayınlanan, 1967’den beri de profesyonel olarak bu işi yapan Roger Ebert bu az sayıda isimden biriydi. Uzunca bir süredir kanserle mücadele etmekte olan Ebert dün (4 Nisan 2013) hayatını kaybetti. Sinema üzerine yazmak dışında 1975’den beri televizyonda da sinema programları yapan Ebert bu işin popüler olmasında en çok payı olan kişilerden biriydi, belki de dünya çapında en çok tanınan sinema eleştirmeni idi. Aynı zamanda Pulitzer ödülü kazanan ilk sinema eleştirmeni idi. 2002 yılından beri kanserle mücadele etmekte olan Ebert sayısız ameliyat geçirdi, konuşma yeteneğini kaybetti, sonra yavaş yavaş yeniden kazandı ama zorunlu durumlar dışında film izlemekten ve onlar üzerine yazmaktan hiç vazgeçmedi. Hatta hastalık sonrası İnternet’i çok daha yoğun kullanarak film yazılarını daha da çoğalttı. Ölümünden iki gün önce hastalığının nüksettiğini belirttiği yazısında geçen yıl 306 film eleştirisi yazdığını belirtmişti. Bu son yazısına http://blogs.suntimes.com/ebert/2013/04/a_leave_of_presense.html adresinden erişmek mümkün.
Ebert sinemaya sadece eleştirmen olarak da katkıda bulunmamıştı. Az sayıda da olsa film senaryoları da mevcut. Russ Meyer ile beraber çalıştıkları bu filmlerden en ünlüsü bugün bir kült film olarak kabul gören Beyond the Valley of the Dolls filmdir.
Yazılarında ve konuşmalarında çoğunlukla sert bir eleştirmenden çok bir sinema sevdalısı olduğu hissedilen Ebert benim için de her şeyden önce bir sinemaseverdi. Her film için görüşlerine katılmasam da eleştirilerini dikkate aldığım, hatta bir dönem her hafta çıkan yazılarının çıktısını alıp, dosyaladığım bir isimdi. Sinema dünyası adına önemli bir kayıp olan Ebert’ı saygıyla anıyorum.
TAYFA Film Günleri Nisan ayında animasyon türünün başarılı örnekleriyle devam ediyor.
Gösterimler ücretsizdir.
1 Nisan Pzt. 20:00 – Ateş Böceklerinin Mezarı
8 Nisan Pzt. 20:00 – Hayata Uyanmak
15 Nisan Pzt. 20:00 – Mary and Max
22 Nisan Pzt. 20:00 – Sihirbaz
29 Nisan Pzt. 20:00 – Aşırıcılar
Nisan Program Ayrıntıları;
1 Nisan Pazartesi 20:00
Hotaru no haka – ATEŞ BÖCEKLERİNİN MEZARI
Yönetmen: Isao Takahata
1988, 93 dk.
2. Dünya Savaşı, Japonya. Savaşın sonu yaklaşmaktadır ve bir tren istasyonunun dışında genç bir adam görürüz. “İşte burası öldüğüm yer.”
2. Dünya Savaşı devam etmektedir. 14 yaşındaki Seita ve 4 yaşındaki kız kardeşi Setsuko, babaları donanmayla birlikte savaşa gittiği için anneleri ile birlikte yaşamaktadırlar. Bir Amerikan hava saldırısı sırasında anneleri ölür ve teyzeleri tarafından evlat edinilirler. Teyzelerinin evinde gördükleri muameleden rahatsız olan kardeşler, kendi başlarına yaşam savaşı vermeye başlarlar. Bu süreçte açlık, önyargı ve kendi gururları ile mücadele eden kardeşler kendi savaşlarını verecektir.
8 Nisan Pazartesi 20:00
Waking Life – HAYATA UYANMAK
Yönetmen: Richard Linklater
2001, 99 dk.
Genç bir adam, rüyaların gerçek dünyadan ayrıldığı yeri aramaktadır. Düş, uyanmak, gerçeklik gibi konular üzerine farklı düşünen insanlarla konuşur. Farklı yaşam deneyimleri, dünya görüşleri, rüyalara değişik bakış açıları sunacaktır. Bu ise gündelik yaşamdaki pek çok felsefi konu üzerine düşünmeye iter izleyiciyi.
15 Nisan Pazartesi 20:00
Mary and Max
Yönetmen: Adam Elliot
2009, 80 dk.
Melbourne’un arka mahallerinden birinde yaşayan, 8 yaşındaki yalnız ve tombul Mary Dinkle ve New York’un karmaşasında yaşayan 44 yaşındaki obez Aspergers Syndrome arasında sıradaşı bir dostluk yeşerir. Aradan geçen 20 yıla, iki kıta arasındaki mesafeye ve yaşamlarındaki iniş çıkışlara rağmen, Mary ile Max arasındaki arkadaşlık devam eder…
22 Nisan Pazartesi 20:00
L’illisioniste – SİHİRBAZ
Yönetmen: Sylvain Chomet
2010. 80 dk.
İlizyonist, nesli tükenmekte olan bir sahne eğlendiricisi. Yükselmekte olan bir rock yıldızı grubu tarafından sahnesi ele geçirilir ve bahçe – kafe partilerine eskisi gibi gösteri için davet de alamayınca başka ülkelere gitmeye karar verir. İskoçya kıyısında bir kasaba barında şovunu sergilerken karşılaştığı Alice adlı masum genç kız, onun yaşamını sonsuza dek değişecektir.
29 Nisan Pazartesi 20:00
Kari-gurashi no Arietti – AŞIRICILAR
Yönetmen: Hiromasa Yonebayashi
2010. 94dk
Hikâye, Borrower adı verilen, sadece 10 cm boyunda olan ve normal boyutlardaki sıradan insan evlerinin yer döşemelerinin altında yaşayan bir grup ufak insan etrafında şekilleniyor. Olaylar, 12 yaşındaki Sho’nun, annesinin çocukluğunu geçirdiği eve gelmesiyle başlıyor.
Tüm gösterimler ücretsizdir.
Adres;
Tayfa Kitapkafe
Selanik Cad. 82 / 32 (Selanik ile Kızılırmak sokaklarının kesişiminde)