İsyan! (Queimada / Burn!):
1969 yılının İtalyan sinemasından gelen bu film ilk anda bana bir zamanlar dünyaca ünlü starların Hollywood dışında da bol bol çalıştıklarını hatırlattı. Marlon Brando gibi bir isim hiç çekinmeden bir İtalyan filminde oynuyor ki buna benzer davranışlar o yıllarda bolca gördüğümüz hareketler. Ama bugün bu tip örnekler çok azaldı. Hatta tam tersi, biraz ün kazanan Amerika dışındaki yönetmneleri de Hollywood’a kapağı atmış görüyoruz çoğunlukla (bu yola girmeyenler de var tabii ki).
Gelelim filme. Çoğunlukla The Battle of Algiers’in yönetmeni olarak bilinen Gillo Pontecorvo’nun bu filmden sonra çektiği İsyan, Portekiz sömürgesi bir adaya gelen bir İngiliz’in adadaki kölelere bağımsızlık bilincini kazandırması ve onları isyana teşvik etmesi ile başlıyor ve 10 yıllık süreye yayılan bir hikaye anlatıyor. İlk başta hikaye, köleleri bilinçlendiren beyaz adam onları kurtarır gibi bir klişeye gidecekmiş gibi gözükse de Brando’nun canlandırdığı Sir Walker karakterinin niyetinin daha karışık olduğu ilk baştan hissediliyor ve zaten kısa zamanda Walker’ın tamamen kendi çıkarlarının peşinde olduğu anlaşılıyor. Hatta film biraz daha ilerledikçe asıl ön planda tutulanın İngiltere’nin çıkarları olduğu anlaşılıyor. Ayaklanan köleler aslında tamamen İngiltere öyle istediği için ayaklanıyor ama bir kez bilinçlenen insanoğlunu dizginlemek o kadar kolay olmuyor tabii ki.
Bu şekildeki bir hikaye yapısı daha gerçeğe uygun olmuş. Zaten filmin hikayesi de gerçeklere dayanıyormuş ve sözü edilen ada gerçekte bir İspanyol sömürgesi imiş. Ancak filmin çekildiği dönemde İspanyol hükümeti rahatsızlığı resmi olarak belirtince ve filmi boykot edeceğini açıklayınca, ada Portekiz sömürgesi olarak değiştirilmiş.
Filmin dönemine göre gayet başarılı olduğu söylenebilir, özellikle öne sürdüğü fikirler gayet etkili. Ancak bir kaç eksiklik göze çarpıyordu. Bazı önemli olaylar hiç yoktu sanki. Örneğin baştaki bir banka soygunu ya da askerlerle kölelerin ilk çatışmaları hiç gösterilmiyordu. Ya da aradan geçen 10 yılda olanların Brando tarafından çevresindeki kişilere anlatıldığı bir sahne vardı. Halbuki o masadaki herkesin o olayları çok iyi bilmesi gerekirdi zaten. Bu sahnenin seyircinin o 10 yılda olanları öğrenebilmesi için konulduğu açıktı. Bir diğer konu da kimi oyunculukların fazla donuk olması idi. Ancak bu durumlardan bazıları bizim izledğimiz kopya ile açıklanabilir belki de. Çünkü festivale gönderilen kopyanın filmin İtalyanca olan orijinal kopyası değil, İngilizce dublajlı kopyası olduğu film sırasında belirtildi. Dublaj her zaman için bir yabancılaşma hissi yaratıyor elbette. Ayrıca sonradan yaptığım araştırmada bu kopyanın 20 dakika kısa olduğunu da gördüm. Belki de olmasını beklediğim kimi sahneler bu uzun kopyada mevcuttu. Bu kopyanın dezavantajı ise bu sefer Brando’nun İtalyanca dublaj işe konuşması olacaktı elbette.
Ama son tahlilde güçlü bir sinema duygusuna sahip, izlenmesi gerekli bir film İsyan.
Ölümcül Kar (Død Snø / Dead Snow):
Bir grup tıp öğrencisi tatillerini kayak yaparak geçirmek üzere karlı dağlarda bir kaç gün geçirmeyi planlıyorlar. Burada yolları zamanında çaldıkları altınları tekrar ele geçirmek isteyen bir grupla kesişiyor ve onlarla ölümüne bir çatışmaya giriyorlar. Filmin kilit noktası ise gençleri teker teker öldüren grubun kimliği: Nazi Zombiler. Zaten ilk anda bu nazi zombi olayı türün meraklıları için ilgi çekici oluyor. Aslında ünüformalı zombilerin farklı havaları dışında zombilerin nazi olmasının film için çok önemi de yok. Normal zombilerle de aynı film ortaya çıkarmış.
Ölümcül Kar bir korku/komedi filmi. Ama bu denge çok iyi kurulmuş. Film baştan sona seyirciyi güldürmek üzerine kurulmamış. Ciddi ciddi bir korku filmi izlerken birden karakterlerden biri öyle bir duruma düşüyor ya da öyle salakça bir hareket yapıyor ki kahkahayı basıyorsunuz. Ama sonra korku filmi tüm ciddiyeti ile devam ediyor. Aslında ciddiyet tam doğru kelime değil burada. Filmin kendini ciddiye almadığı açık ama sulu bir komedi filmine dönüşmemeyi de başarıyor.
Ayrıca film bu tip bir filmde karşınıza çıkabilecek tüm klişeleri sonuna kadar kullanıyor ama bunu yaparken mesela son dönem Amerikan sineması yeniden yapımlarında olduğu gibi bir sıkıntı yaratmıyor bu klişelerin kullanımı. Çünkü bu klişeler orijinal bir şeymiş gibi sunulmuyor, tam tersi tam da klişe oldukları için ve bunu seyircinin de bildiği bilinerek kullanılıyor ki bu da filmin atmosferini asıl yaratan şey oluyor.
Türün meraklılarının izlemesi gereken ama korku filmi sevmem diyenlerin yanına uğramaması gereken bir film Ölümcül Kar. Bol kanlı olduğu da unutulmamalı.
Bu arada bu filmin yer aldığı Geceyarısı Sineması kuşağında aynı zamanda 3 de kısa film izledik. Kendilerine Romero takımı diyen bir zombi takımı ile insanlardan oluşan bir takımın curling maçlarını anlatan Ölüm Oyunu (Deadspiel) son derece eğlenceli bir filmdi. Artık yaşlandığı için tekerlekli sandalyeye mahkum olan ama emekli maaşı yetmediği için hala işine devam eden bir zombi avcısı ve ona yardım eden sosyal hizmetler görevlisi genci anlatan Tam İstihdam (Ardeit für Alle / Full Employment) da öyle. Annelerinden kaçan iki kız çoğununu anlatan Anneciğim (Mamá / Mom) ise o kadar keyif vermedi doğrusu.