12 Mar 2010 için arşiv

Ankara Film Festivali 2010 İzlenimleri – 1.Gün: Kuduz Köpek Johnny

Bu yılki festivale yavaş bir başlangıç yaparak ilk gün sadece tek bir filme gidebildim. Kuduz Köpek Johnny adlı bu filmle ilgili görüşlerim şu şekilde.

Kuduz Köpek Johnny (Johnny Mad Dog):

Adı verilmeyen bir Afrika ülkesindeki çocuk askerlerin dramını anlatıyor Kuduz Köpek Johnny. Filmin başında direkt olarak aksiyonun içine gömülüyoruz ve film boyunca oldukça gürültülü bir kaos hali içinde çatışmadan çatışmaya sürükleniyoruz. Tıpkı çocuklar gibi. Filmin ana karakteri Johnny bile bu kaos ortamı içinde yavaş yavaş şekillenebiliyor gözümüzde. Bir başka film için olumsuz bir unsur olabilecek bu durum, bu filmde savaşın atmosferine seyirci olarak da dahil olmamızı sağladığı için olumlu bir hal alıyor.

İnsanın içini acıtan bir dizi olaydan sonra savaşın bitip olayların bir anda 180 derece dönmesi de finale yaklaşırken çok etkili bir dönüş noktası oluyordu film için. Belki de asıl çarpıcı olansa, filmin son jeneriği sırasında gerçek çocuk askerlerin gerçek fotoğraflarının beyazperdeye yansıması idi.

Çok önemli olmasa da iyi bir film Kuduz Köpek Johnny. Filmin yapımcıları arasında adı geçen Mathieu Kassovitz’den isteğimiz Hollywood’da gereksiz korku, bilim-kurgu ve aksiyon filmleri çekeceğine, yönetmen olarak olsun, yapımcı olarak olsun bu tip filmlere ağırlık vermesi.

21. Ankara Film Festivali Başladı

21. Ankara Film Festivali geçtiğimiz gün yapılan açılış töreni ile başladı. Gösterimler de dün start aldı. Bu yılki gösterimler Batı Sineması, Çağdaş Sanatlar Merkezi ve Goethe Enstitüsü’nde yapılacak. Ayrıca film gösterimleri dışında bu yıl geçtiğimiz yıllarla kıyaslayınca çok daha fazla yan etkinlik de var. Özellikle Festilab başlığı altındaki atölye çalışmaları geleceğin sinemacıları açısından çok faydalı olabilir.

Festivalin öne çıkan filmlerini kısaca sıralayalım (ama tabii ki program yaparken bunlarla yetinmemek, hiç bilinmedik filmlere de şans tanımak ve elbette kısa film ve belgeselleri de unutmamak lazım):

– Henüz gösterime girmeyen ama geçtiğimiz yıl pek çok festivalde önemli ödüller kazanmış bir Türk filmi olan Köprüdekiler
– 80 darbesi sonrası Diyarbakır Cezaevi’nin durumunu anlatan 5 No’lu Cezaevi
– Festivalin özel bir bölüm ayrıdığı Brezilya sinemasından çok ödüllü bir film, Estamira
– Usta işi bölümünde Takeshi Kitano, Michael Haneke, Costa-Gavras, Peter Greenaway gibi isimlerin yeni filmleri
– Akira Kurosowa, Luis Bunuel ve Eric Rohmer gibi artık aramızda olmayan ustalardan 2’şer film (ki görülmüş olsa bile sinemada izleme fırsatı kaçırılmamalı)
– !f Ankara’nın programından son anda çıkarılan Ölümcül Kar (Død snø / Dead Snow)
– İktidar ve İsyan bölümünde her ne kadar daha önce görmüş olma ihtimali yüksek olsa da her biri birer klasik sayılan Eğer… (If…), Rosa Luxemburg, Kızıl İlahi, Baader Meinhof Yargılanıyor gibi filmler
– Dünyanın Her Köşesinden bölümünde ise çoğunun adını pek duymamış olsak da keşfetmeye değer bir dizi film

Bu yıl da festivali takip edip yorumlarımı buradan paylaşmaya çalışacağım. Filmler, gösterim programı ve yan etkinlikler ile ilgili detaylı bilgi festivalin web sayfasından alınabilir.

!f Ankara 2010 İzlenimleri – 4. Gün: Herkes Gibi, Hızlı Silahşör Murugun, Yaman Tilki, Uzaklara Gidelim, Yeraltı Peygamberi

!f Ankara biteli 1.5 hafta kadar oldu ancak son gün izlediğim filmlerle ilgili izlenimlerim eksik kalmıştı. Bugün başlayan Ankara Film Festivali izlenimleri öncesi onları da tamamlamış olayım.

Herkes Gibi (Alle Anderen / Everyone Else):
Herkes Gibi, Chris ve Gitti çiftinin bir yaz tatili boyunca yaşadıklarını konu ediyor. Tatil boyunca çiftin başına olağandışı herhangi bir şey gelmiyor. Bir çift tatilde neler yaparlarsa onları yapıyor. Plaja gidiyorlar, gece eğlenmeye çıkıyorlar, sevişiyorlar, gıcık komşularından köşe bucak kaçıyorlar vs. vs. Bir yandan da ilişkilerini sorguluyorlar. Filmin esas odaklandığı alan da bu zaten. Bir çiftin ilişkilerini sorgulaması. Bunu yaparken de hem sinemasal olarak hem de oyunculuk olarak abartıdan uzak, doğal bir anlatım seçilmiş.

Ama bu da oyunculara çok yük bindiren filmlerden biri. Tüm film boyunca bu çiftin ikisinin birden gözükmediği sahne yok gibi. Üstelik tüm film boyunca bir kaç sahne dışında onların dışında hiç kimse gözükmüyor zaten. Her ikisi de ama özellikle Berlin’de bu rolü ile en iyi kadın oyuncu seçilen Birgit Minichmayr, son derece başarılı (bu arada bu oyuncuyu nereden tanıyorum acaba derken İnternet’te yaptığım araştırmada farkettim ki daha iki gün önce aynı festivalde Kemik Adam filminde izlemişiz kendisini. Ayrıca izlediğimiz epey filmde de irili ufaklı pek çok rolde görmüşüz onu).

Festivalin “Erkeklik Halleri” bölümünde yer alan bu film bir ilişkideki erkeğin davranışlarını masaya yatırırken kadının davranışları da en az onunki kadar didik didik ediyor. Bu türde gayet başarılı bir film Herkes Gibi.

Hızlı Silahşör Murugun (Quick Gun Murugun):
Hızlı Silahşör Murugun karakteri 1994 yılında bir televizyon kanalı için yaratılmış bir karakter. Yıllar içinde gayet popüler olan bu karakter geçtiğimiz yıl kendi filmine de sahip olmuş. Vejeteryen olup et lokantası sahibi kötü karaktere karşı bir mücadeleye girişen Murugun karakterinin hikayesi çılgın ve komik bir hikaye. Pek çok filme gönderme de içeren eğlenceli ve komik bir film bu. Keyifle vakit geçimek için ideal ancak bu tip bilinçli olarak kült olsun diye çekilen filmler o kadar hoşuma gitmiyor. Halbuki gayet ciddi olarak çekilip sonradan kült hale dönüşen filmler çok daha çekici oluyor. Murugun böyle bir film değil. Bu yüzden sadece eğlenceli bir film olarak kaldı bende.

Yaman Tilki (Fantastic Mr. Fox):
Wes Anderson animasyon çekmiş ama hiç şaşırmayın, karşımızda yine bir Wes Anderson filmi var. Ki zaten bir çocuk kitabından uyarlanmasına karşın senaryoyu da Anderson ve Noah Baumbach beraberce yazmışlar. Hikaye karısına verdiği söz nedeniyle yıllardır namuslu bir hayat süren bir tilkinin arkadaşlarıyla beraber üç kötü çiftçinin çiftliklerinden onların ürünlerini çalması ile başlayıp çiftçilerle bölgedeki hayvanlar arasında bir çekişmeye dönüşüyor. Kesinlikle çocukların da gayet keyif alacağı eğlenceli bir film ama aynı zamanda tam da Wes Anderson’dan bekleneceği gibi tuhaf üyeleri olan bir aile komedisi aynı zamanda. Hatta tıpkı Steve Zissou’da olduğu gibi sadece aile komedisi değil, arkadaşları ile birlikte farklı bir aile yapısı da sunuyor karşımıza bu yaman tilki. Bu arada özellikle sonlara doğru hayvanların yaşadıkları yerler, tüm filmdeki espri yapısı, kullanılan müzikler, karakterleri perdenin ortasında konumlayan çekimler falan hep bir Wes Anderson filmi. İzleyiniz, izlettiriniz.

Bu film gösterime de girecek büyük ihtimalle. Umalım ki sadece Türkçe dublajlı girmez. Tüm seslendirmeler şahane çünkü.

Uzaklara Gidelim (Away We Go):
Sam Mendes çok sevdiğim bir yönetmen. Hemen hemen hiç bir filmi ile beni hayal kırıklığına uğratmadı şu ana kadar. Görsel yanı çok güçlü olan filmler yapsa da insanı anlatıyor genellikle. Jarhead ve Road to Perdition gibi daha geniş ölçekteki filmlerinde bile böyle. Genelde de filmleri arasında 3 yıl oluyor. Bu kez bizi fazla bekletmedi ve Away We Go ile karşımızda. Bu kez çok daha mütavazi bir film bu. Henüz evlenmemiş ama çocuk bekleyen sevimli bir çifti anlatıyor film (bu arada filmin girişinde adamın kadının hamile olduğunu anlama şekli bir filmde kadının hamile olduğunu belirtmenin en orijinal yollarından biriydi). İsminden de tahmin edilebilir, bir yol filmi Away We Go. Çiftimiz çocuk doğduktan sonra yaşayacakları yeri belirlemek için dolaştıkça birbirinden ilginç tiplerle karşılaşıyorlar ve karşılaştıkları kişiler onların ilişkilerinde de belirleyici rol oynuyor. Karakterlerin filme girdikleri sahne bazen çok ilginçtir ya, Maggie Gyllenhaal’un girişi gerçekten bu konuda ilk 10 arasına girebilir.

Sonuç olarak çok iyi bir film Away We Go ama kamera arkasında önceki filmlerinde yıllar geçince ilişkilerin geldiği noktayı deşen Mendes olunca bu filmdeki sevimli çift 10 yıl sonra birbirinin boğazına sarılır mı diye de düşünmeden edemiyor insan.

Yeraltı Peygamberi (Un Prophète):
Bazen fazla beklenti hayal kırıklığı yaratıyor. Un Prophète için hayal kırıklığı demek yanlış olur aslında. İyi bir film kesinlikle, izlenmeyi de hakediyor ama aldığı övgülerden ve ödüllerden dolayı beklentim epey yükselmişti. O beklentiyi tam olarak karşılayamadı.

Film sıradan bir suçlunun hapse girmesi ile başlıyor. Malik isimli bu genç (ki film için en büyük övgüm bu roldeki Tahar Rahim’e olabilir) hem şansıyla, hem de zekası ve cesareti ile hapiste giderek yükseliyor ve bambaşka bir adam oluyor. Bu yükselme süreci detaylı olarak, ince ince anlatılmış. Bu anlamda ikinci övgüm de filmin senaryosuna gidebilir. Ama yönetmenlikte o kadar büyük bir pırıltı görmedim doğrusu.


Kategoriler

Arşiv

Twitter’da ben…

Blog Stats

  • 301.306 hits
Mart 2010
P S Ç P C C P
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
293031  
Sinema Manyakları blog'u Hasan Nadir Derin tarafından hazırlanmaktadır.

%d blogcu bunu beğendi: