Vizyon Takibi: Gece Nöbeti, 47 Metre Derinde: Kafes, Şeytanın El Kitabı, Bir Yalnızlık Şarkısı

Gece Nöbeti (The Night Clerk):

Eveeeet. 15 Mart’ta Bloodshot sonrası, zorunlu olarak girdiğim sinema salonu orucuna, 8 Ağustos’da The Night Clerk ile son vermiş bulunuyorum. Hayırlı olsun.
Film mi? Valla filmde pek bir numara yok ama boş geçmemek için 1-2 satır yorum yazayım.
Aslında çıkış noktası fena değil. Asperger sendromu olan bir genç, iletişim yeteneklerini güçlendirmek amacıyla, çalıştığı otelin odalarına kamera yerleştirip müşterileri izliyor. Bu sırada bir cinayete tanık oluyor ama polise durumu açıklayamıyor. Fakat işin polisiye tarafı çok zayıf. Bolca tutarsızlık var. Sürprizli bir öykü kurulmaya çalışılmış ama hiç olmamış. Bağlandığı final ise son derece zayıf.
Müşterilerin en mahrem anlarının izlenmesinden bir yol açılabilirmiş. Karakterin bu eylemi masum bir eylem olarak yansıtılıyor ama bundan gizli ya da açık cinsel bir haz duymuş olabileceği çok üstü kapalı geçilmiş. Halbuki o konu deşilse daha ilginç olabilirmiş.
Ana de Armas, son zamanlarda beğendiğim bir oyuncu ama ona da kendini gösterebileceği bir alan açılmamış. Bir tek Tye Sheridan iyi oynamış diyebilirim.

47 Meters Down: Uncaged (47 Metre Derinde: Kafes):

İlk filmin başarılı bir atmosferi ve gerçekten gerilimli sahneleri vardı. Yönetmen değişmemiş ama bu kez daha otomatiğe bağlamış bir yapısı var. Denizaltındaki sahneler de o kadar sağlam değil. İlk filmdeki kızkardeşler teması devam ediyor aslında. Ama baştaki düşman kardeşlerin, finalde başlarına gelenlerden sonra dost olacaklarını görmek için müneccim olmaya gerek yok. Aslında bu tip filmlerde, atmosfer sağlamsa konu çok da önemli değil. Ama işte, korkutması/heyecanlandırması gereken sahneler o kadar abartılı ki korkutmaktan ziyade güldürüyor bazen.
Bu arada ilk filmin devamı değil aslında. Tümüyle farklı karakterler var karşımızda. Bizim cin filmi serileri gibi aslında. Aynı temada ama başka karakterlerle başka bir öykü.
İki şeyi sevdim diyebilirim. Biri, bu filmlerin başlarında hep olan, egzotik güzellikler, harika bir deniz manzarası vs. Evden çıkamadığımız bir yazın sonlarında, en azından güzel manzaralar gördük dedim.
Diğeri de Sistine Stallone’nin, babasının bir filmine selam çaktığı sahne.

The Field Guide to Evil (Şeytanın El Kitabı):

8 farklı ülkeden yönetmenin, kendi ülkelerinin korku hikayelerini temel alarak çektiği 8 kısa korku filmi. Uzun zamandır vizyon sırasını bekliyordu ama tam da pandemi dönemine denk geldi. Bu tip antoloji filmlerinin hemen hepsinde olduğu gibi, filmlerin hepsi aynı düzeyde değil. Bence en iyisi, en sondaki Peter Strickland filmiydi. Sessiz sinema kalıplarında, kara mizahı da es geçmeyen bir peri masalı adeta. Yalnız her yönetmen kendi ülkesine dönerken, İngiliz Strickland’ın bir Macar hikayesi anlatmasını pek anlamadım.
Not: Bunu Twitter’da yazdıktan sonra Can Evrenol, Strickland’ın, 2 yıldır Macaristan’da yaşadığı bilgisini verdi.
Filmin açılışındaki Veronika Franz ve Severin Fiala’nın filmi de ikinci favorim. İki genç kadının aşk hikayesi içinde, korkuyu hissedilen suçluluk duygusu ile birleştiren iyi bir filmdi. Zaten yönetmen ikilisi de son zamanlardaki favorilerimden.
Can Evrenol’un Al Karısı bölümünü de beğendim. Bir cin hikayesi çekmiş ama iyi bir atmosfer kurmuş. Franz-Fiala filminden sonra gelince, erkeksiz iki kısa film olarak belli bir bağlantı da kurdum.
Katrin Gebbe’nin birinin içine kötücül bir varlık giren iki kardeşin hikayesini anlattığı filmi de fena bulmadım.
Agnieszka Smoczynska’nın filmi çok iyi başladı ama zayıf bir finale gitti.
Yannis Veslemes’in filmi, öteki kavramı üzerine ilgi çekici yerler barındırsa da tatmin edici olmadı.
Ashim Ahluwalia filmi, siyah-beyaz görselliği ile ümit verdi ama bitince, “eeeee yani” dedirtti.
Calvin Reeder’ın filmi ise, baştan sona “eeeee yani” dedirtti.

Bir Yalnızlık Şarkısı:

Dört çiftin, çok ufak noktalardan bağlanan (bağımsız 4 hikaye de diyebiliriz aslında) aşk hikayelerini romantik komedi tadında anlatan, vasatı aşamayan bir film. Oyunculuklar fazla abartılı olmasa biraz daha iyi olabilirdi. Finali daha hüzünlü bir noktaya bağlanan bir hikaye var. Bence en iyisi o. Hatta biraz daha üzerinde çalışılıp, sadece ondan da bir film çıkabilirmiş.
Anladığım kadarıyla uzunca süredir rafta bekleyen bir filmmiş. Seyircisiz bir haftada vizyon denediler ama sonuç pek iyi olmadı.

0 Yanıt to “Vizyon Takibi: Gece Nöbeti, 47 Metre Derinde: Kafes, Şeytanın El Kitabı, Bir Yalnızlık Şarkısı”



  1. Yorum Yapın

Yorum bırakın




Kategoriler

Arşiv

Twitter’da ben…

Blog Stats

  • 309.286 hits
Ağustos 2020
P S Ç P C C P
 12
3456789
10111213141516
17181920212223
24252627282930
31  
Sinema Manyakları blog'u Hasan Nadir Derin tarafından hazırlanmaktadır.