Geldik !f Ankara’da son gün önerilerine:
6 Mart Pazar:
12:30 – Notes on Blindness / Körlük Üzerine Notlar
13:00 – Liza, a Rókatündér / Tilki Perisi Liza
!f Ankara’nın son günü bir belgesel ve bir kurmaca ile açılıyor. Özellikle kısa filmleri takip edenlere Körlük Üzerine Notlar filmi tanıdık gelecektir. Birkaç yıl önce bu isimde bir kısa film izlemiştik (Rainfall olarak da geçiyordu). Bu filmde oğlunun doğumundan çok kısa bir süre önce yavaş yavaş kör olan John Hull’un sesli olarak kaydettiği günlüklerini kullanarak, okunanlardan yola çıkarak görsel bir anlatı kuruluyordu. Gerçekten etkileyici bir filmdi. İşte festivalde karşımıza çıkan, Körlük Üzerine Notlar da aynı yönetmenler tarafından çekilmiş ve o filmin uzun metrajlı versiyonu. O kısa filmi sevenlerin ilgisini çekeceğini tahmin ediyorum. Hatta halen Youtube’da açık halde yer alan kısa filmi buraya da alayım. İlginizi çekip çekmeyeceğine siz karar verin.
Tilki Perisi Liza ise Macaristan’dan gelen eğlenceli bir film. Filmin ana karakteri Liza’dan hoşlanan erkekler birer birer ölüyorlar. Bir süre sonra Liza, okuduğu Japon romanlarının da etkisiyle tilki perisi olduğuna inanmaya başlıyor. Tilki perisi, Japon kültürüne göre kendisinden hoşlanan erkeklere uğursuzluk getiren bir figür. Filmle ilgili yapılan hemen her yorumda Amelie’nin adı geçiyor. Filmin görsel yapısının ve atmosferinin Amelie’ye benzediği söyleniyor. İyi bir film izleyeceğimize dair yeterli bir referans.
Her ikisi de seyre değer olan filmler arasında güne biraz daha keyifli başlamak adına Tilki Perisi Liza’yı seçtim.
—————————–
15:00 – #direnayol
15:30 – Þrestir / Serçeler
Bu seansta karşımıza yine bir belgesel ve bir kurmaca çıkıyor. #direnayol filminin ne anlattığı adından anlaşılabiliyor zaten. Bir LGBT bireyin üzerinden anlatılan bir direniş öyküsü. Yönetmen aslında bir trans aktivistin yaşamı ile ilgili bir belgesel çekmek üzere yola çıkmış ama tam da bu sırada Gezi olayları patlamış. Bu olaylarda LGBT topluluklarının protestolar içinde önemli bir yer aldıkları, bu durumun pek çok insanın önyargılarından kurtulması ile sonuçlandığı hepimizin malumu. İşte #direnayol, bu dönemi anlatıyor.
Serçeler ise bu yıl festivalde farklı örneklerini izlediğimiz büyüme hikâyelerine İzlanda’dan gelen bir katkı. Yönetmen Rúnar Rúnarsson, yıllardır uzak olduğu babasının yanında yaşamak zorunda kalan 16 yaşındaki bir genci anlatıyor. Pek çok ödülü de olan filmde fragmandan bile bildiğimiz ve sevdiğimiz Kuzey Avrupa sinemasının tadı hissediliyor.
Doğrusunu söylemek gerekirse Gezi direnişinde LGBT hareketinin rolü ile ilgili başka belgeseller de izledik. Karşısındaki film de iyi olduğu tescillenmiş bir film olduğuna göre Serçeler filmini bana daha yakın geliyor. Ayrıca #direnayol’u başka festivallerde yakalama imkânı da olabilir.
Bu arada Serçeler filmini seçenlerin bir sonraki seans için Tangerine filmine yetişemeyeceklerini de not olarak düşmüş olalım.
—————————–
17:00 – Tangerine
17:30 – Gokudou Daisensou / Yakuza Cehennemi
Karşımızda yine farklı özellikleri ile dikkat çeken iki film var. Tangerine, geçen yılın oldukça dikkat çeken filmlerinden biriydi. Trans bir kadının erkek arkadaşının onu aldattığını öğrenmesi üzerine peşinden koşmasını anlatan film öncelikle başarılı oyunculukları ile dikkat çekiyor. Bu yılki Oscarlarda oyuncularının aday olması için yoğun kampanyalar da yapılmıştı. Aday olsa, ilk trans aday olacaktı. Bu yılki #OscarsSoWhite kampanyasından sonra ileriki yıllarda #OscarsSoStraight kampanyası da görebiliriz (ki bence daha haklı bir kampanya olur). Filmin dikkat çeken özelliklerinden biri de üç iPhone ile çekilmiş olması. Film çekmenin artık eskisi kadar zor olmadığının belirgin bir örneği.
Yakuza Cehennemi ise bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjiyle ardı ardına film çekmekte olan Takashi Miike’nin yeni filmi. !f’in pek sevdiği Miike’nin filmlerini vizyonda görme olanağına pek sahip olamıyoruz. Aslına bakarsanız son yıllardaki filmleriyle hayal kırıklığı yarattığını da itiraf etmemiz lazım ama Miike bir yakuza vampir filmi çekmiş denince yine de bünyede heyecan oluşuyor. Yönetmenin çılgın tarzını sevenlere diyelim.
İki filmi terazinin kefesine koyarsak Tangerine ağır basıyor. Ama önceki seansta Serçeler’i seçtiğim için bu film benim için otomatik olarak devre dışı kaldı. Bakalım yakuza vampiler nasılmış?
Not: Yine bir seans uyarısı. Yakuza Cehennemi sonrası Anıların Masumiyeti’ne yetişmek mümkün değil.
—————————–
19:00 – Innocence of Memories / Anıların Masumiyeti (Masumiyet Müzesi)
19:30 – Grandma / Anneanne
Bu seanstaki filmlerden Anıların Masumiyeti (ya da Masumiyet Müzesi) !f Ankara’nın ilk biletleri tükenen filmlerinden biriydi. Elbette Orhan Pamuk etkisi. Ancak filmi romanın bir uyarlaması olarak düşünmek yanlış olur. Daha çok bu romana bağlı olarak açılan müze üzerine bir belgesel denebilir ama klasik bir belgesel de değil. Filmle ilgili tüm yorumlarda belgesel ve kurmaca arasında kalan yapısına dikkat çekiliyor. Senaryoda da parmağı olan Pamuk belli ki yine farklı bir anlatı kurmuş. Biletler bitmiş olduğuna göre, bilet bulamayanlara filmin vizyon tarihi olarak 25 Mart’ın belirlenmiş olduğunu müjdeleyelim.
Bu filmin karşısındaki Anneanne ise 18 yaşındaki torununun hamile kaldığını öğrendikten sonra onunla birlikte kürtaj için para bulmak için uğraşan Elle’in öyküsü. Özellikle Lily Tomlin’in performansı ile dikkat çeken film pek çok iyi eleştiri almış. Geçen yılın en iyi Amerikan bağımsızlarından sayılıyor. Gayet keyifli bir film olduğuna şüphe yok. Doğrusu vizyona da girmesini umuyordum ama geçtiğimiz hafta DVD’sini de raflarda gördüğümüze göre böyle bir şansımız kalmadı. Filmleri sinema perdesinde izlemeyi seviyorum diyorsanız tek şansınız !f. Ben de bu şansı değerlendireceğim.
—————————–
21:30 – The End of the Tour / Yolun Sonu
22:00 – Demolition / Yeniden Başla
!f Ankara’nın son seansında yine iyi eleştiriler almış iki Amerikan bağımsızı var. Yolun Sonu, 1996 yılında yayınladığı Infinite Jest romanı ile büyük ün kazanan David Foster Wallace’ın romanını tanıtma turunun son günlerinde kendisi ile söyleşi yapmak isteyen Rolling Stone muhabiri David Lipsky ile geçirdikleri günleri konu ediyor. Film pek çok eleştirmen tarafından çok beğenilmiş. Özellikle Jason Segel’ın performansı çok övülüyor ve senaryonun da Wallace’ı çok iyi yansıttığı söyleniyor. Kesinlikle izlenmesi gereken bir film.
Yeniden Başla ise karısının ölümünden sonra hayatını sorgulamaya başlayan bir bankacının hikâyesi. Konusuna ve fragmanına bakınca başına gelen bir olay sonrası hayatın sadece işten ibaret olmadığını anlayan karakterleri anlatan filmlere yeni bir örnek gibi gözüküyor. Bu anlamda klişe bir görüntüsü var ama yönetmeninin Jean-Marc Vallée olması, başrolünde de Jake Gyllenhaal gibi çok başarılı bir oyucunun yer alması filmde farklı bir şeyler vardır dedirtiyor. Ama bu farklılığı görmek için 8 Nisan’da vizyona girmesi de beklenebilir. Nitekim benim de tercihim Yolun Sonu olacak.
0 Yanıt to “!f Ankara’da Hangi Filmleri Seçelim – 2016 / Bölüm 4”