Gezici Film Festivali’nde Yol filminin 25. yılı nedeni ile yapılan özel gösterimi ile ilgili yazımda filmin Türkiye’de gösterime girdiğinde (sanırım 1999 olmalı) yazdığım bir yazıyı bulabilirsem buraya ekleyeceğimi söylemiştim. Demek ki sekiz yıl önce filmi izlediğimde aşağıdakileri düşünmüşüm. Bugün de fikirlerim çok fazla değişmedi doğrusu.
Türk sineması denildiğinde yabancı kaynaklarda ismi geçen bir kaç Türk filminden birinin kendi ülkesinde gösterime girmek için 17 yıl beklemesi ne kadar acı. Neyse ki Yol o kadar güçlü bir film ki 50 yıl sonra gösterilse bile değerinden bir şey yitirmeyecek.
12 Eylül döneminde izne çıkan 5 mahkumun başından geçenleri anlatan film aslında dönemin Türkiye’sini anlatıyor. Bugünden baktığımızda ülkemizin çok da fazla değişmemiş olduğunu görüyoruz. Yılmaz Güney’in ilk senaryo taslağında 11 mahkumun hikayesini anlatıyormuş ve olaylar Türkiye’nin dört bir yanında geçiyormuş. Bu hikayelerin hepsinin çekilmesi durumunda durumun ne olacağını kestirmek güç; belki Türkiye’yi çok daha geniş kapsamlı olarak anlatan bir film çıkardı ortaya, belki de hikaye sayısının çokluğundan dolayı film dağılırdı.
Gösterime girmeden önce bu bir Yılmaz Güney filmi midir, yoksa Şerif Gören filmi midir şeklinde tartışmalar vardı. Filmdeki dünyanın Yılmaz Güney’in kaleminden çıktığı çok belli ama Şerif Gören’in filmografisine baktığımızda absürd bir yerde durmadığına göre Gören filme kendi etkisini de katmış. Kişisel olarak ben filmin Şerif Gören’in filmi olarak anılmasından yanayım.
Aslında bu tartışmaların pek de önemi yok, önemli olan bir tek şey var ki o da filmin mükemmel bir film oluşu. 2 yıl önce Yol’u ilk kez izleme olanağını bulmuştum, geniş bir ölçekte gösterime girdiğinde tekrar izledim ve en az ilk seyrettiğim zamanki kadar etkilendim. Sinema salonundan çıktığımda beni alt üst eden film sayısı çok fazla değildir. Senede iki ya da üç film ya çıkar ya çıkmaz. Bu filmlerden çıktığımda deyim yerindeyse bir süre için dış dünyayla bağlantım kesilmiş gibi olur. Yol, her iki seyredişimde de bu filmlerden biri oldu benim açımdan.
Peki bu filmi bu kadar iyi yapan nedir? Öncelikle çok sağlam bir hikayesi olması kuşkusuz. Yılmaz Güney çok iyi bildiği bir dünyayı anlatmış. Üstelik Arkadaş gibi bazı filmlerinde yaptığı gibi kuru kuruya bir politik görüşü anlatan bir senaryo da çıkartmamış ortaya. Film bir yandan 12 Eylül dönemiyle ilgili eleştiriler getirirken, bizim kendi içimizdeki çelişkileri ve zayıflıkları da yüzümüze vuruyor. Şerif Gören’in çekimi de filme çok şeyler katmış, özellikle insanın doğayla mücadelesi gibi Gören’in sevdiği bir tema ortaya çıkınca, Gören filmin belki de en etkileyici sahnelerini çıkartmış ortaya.
Her bir öykü ülkemizdeki farklı problemlere işaret ediyor ve bunlar sinema perdesine müthiş bir duyarlılıkla yansıyor. Burada öyküleri ayrıntıları ile anlatmak yersiz olur sanırım ama namus cinayetlerinden, kan davasına; cinselliklik ihtiyacından, dönemin çatışmalarına; özgürlük özleminden, insanların korktuğunda yapabileceklerine kadar bir çok konu anlatılmış. Tüm bunlar anlatılırken de perdedeki hiç bir karakter klişe tipler halinde değiller. Hepsi daha önce (17 yıl geçmesine rağmen ne yazık ki hala) Türk sinemasında çok az gördüğümüz yaşayan, düşünen, korkan, çelişkilere düşen insanlar.
Filmdeki oyunculuk düzeyi de gayet iyi. Yalnız seslendirmedeki yenilemede bazı oyuncular kendilerini seslendirmemiş, bu da filmin aleyhine işlemiş doğal olarak. Perdede Tarık Akan’ı görürken Erdal Özyağcılar’ın sesini duymak rahatsız edici bir durum.
Cannes’da Altın Palmiye kazanan Yol’u sinema salonlarında yalnız bırakmayalım, emin olun çok iyi bir film izleyeceksiniz.
Not: Filmi iki yıl önce izlediğimde de Kürdistan tabelasının gözüktüğü sahne kesilmişti. Filmden sonraki söyleşide bu konu geçmişti ve bu tabelanının gözüküp gözükmemesinin filmin değerini arttırmadığı ya da eksiltmediği yolunda genel bir kanı oluşmuştu. Ben de aynı fikirdeyim. Bu tabela gözükse idi filmi bir 17 yıl daha izleyemeyebilirdik belki. Eğer filmin sinemalarda gösterilebilmesi, sadece bu sahnenin kaldırılmasına bağlı idiyse sahnenin kesilmesini olumsuz bulmuyorum. Elbette ki filmlerin hiç bir sansüre uğramamasını tercih ederim.
0 Yanıt to “Sinemamızın Yüzakı: Yol”