Blog yazılarına bir süre ara vermiştim. Adana Altın Koza ile festival sezonu ile birlikte blog güncelleme sezonu da açıldı diyebiliriz. İşte festivalin ilk gününde izlediğim dört belgesel (aslında festivalin ikinci günü ama benin için ilk günü):
Yaz Gecesi Tangosu (Mittsommernachtstango / Midsummer Night’s Tango):
Yaz Gecesi Tangosu bol müzikli, keyifli bir belgesel. Film genellikle Güney Amerika’dan çıktığı kabul edilen tangonun aslında Finlandiya’da doğduğu tezini ortaya koyarak başlıyor. Aslında film devam ettikçe bu tez üzerinde çok fazla durmuyor ama bu çok da önemli değil. Zaten yönetmenin asıl niyeti bir müzik tarihi belgeseli yapmaktan ziyade, Finlandiya’yı gezen üç Arjantinli müzisyeni takip eden bir yol filmi yapmak. Bu yolculuk sırasında iki farklı kültürden gelen ama benzer müzik yapan insanları bir araya getiren ortak noktaları görüyor, bolca müzik de dinliyoruz. Filmin başındaki teoriyi dillendiren Aki Kaurismäki de filmin bonusu.
Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek:
Gezi belgeselleri arasında çok fazla iyi örnek izleyememiştik. Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek, sevdiğim bir yapım oldu. Film her ne kadar Gezi olaylarına ortasından bir yerlerden girse de farklı insanlar üzerinden süreci iyi takip etmiş. Bu anlamda niçin bizim böyle bir Gezi belgeselimiz yok dediğimiz Meydan’ı anımsatıyor biraz. Doğrudan film için çekilmemiş kimi arşiv görüntülerini yerli yerinde kullanması, yaptığı kimi görsel ve işitsel seçimler de başarılı. Bir belge olarak da önemli. Filmin en büyük sıkıntısı süresinin fazla uzun olması ve zaman zaman kendini tekrarlaması. Özellikle farklı görüşten insanlar olarak bir aradaydık, önyargılarımızı kırdık mesajı veren kısmı biraz fazla kaçmış.
Sanırım bundan sonra bu tip belgesellerin eğileceği alan, böyle günler yaşadık, hiç bir şey eskisi gibi olmayacak dedik ama devam eden süreçte ne oldu, sonraki iki seçimde neden bu sonuçlar alındı kısmı olmalı. Açıkçası direnişin içinde ya da yanında olan bizler toplumun pek çok kesiminin aynı görüşte olduğunu düşündük. Ya öyle değilmiş ya da sonradan kaybetmişiz belli ki. Festivalde filmin konusunu bilmeden filme giren (henüz festival kataloğu yok, festivalin web sitesinde de bu filmle ilgili bilgi yok), Gezi direnişi ile ilgili olduğunu anlayınca ilk 15 dakikada salonu terk eden çok sayıda kişi bu konuda iyi bir gösterge olabilir.
Motör, Nam-ı diğer Remake, Remix, Rip-Off (Remake, Remix, Rip-Off: About Copy Culture & Turkish Pop Cinema):
Remake, Remix, Rip-Off festivalin merak ettiğim belgesellerindendi. Çoğunlukla bir dönem Yeşilçam sinemasının B-sınıfı filmlerini konu alan belgeselin zaman zaman konuyu biraz dağıttığı söylenebilir ama gayet tatminkârdı yine de. Yokluklar içinde, bir yandan sinema aşkı, bir yandan aile geçindirme derdiyle sinema yapmanın nasıl bir şey olduğunu hissettiriyordu seyirciye. Yönetmen Cem Kaya da sağlam bir arşiv çalışması yapmış ve bu arşiv çalışmasında bulduğu filmleri başarılı bir şekilde kurgulamış. Özellikle dönemin birbirine çok benzer sahnelerini arka arkaya dizdiği sekans çok başarılıydı.
Filmin zaman zaman konuyu biraz dağıttığından bahsettim. Buna örnek olarak da başlı başına bir belgesele konu olabilecek Emek Sineması’nın yıkılma sürecinin ya da Yılmaz Güney figürünün ele alınmasını verebiliriz. Bu konular hem filmin ana konusu içinde biraz ekleme gibi duruyordu hem de kısaca bahsedince hakkı verilemiyordu. Bunun yanında bir dönemin Yeşilçam filmleri ile bugünün televizyon dizileri arasında kurulan ortaklık gayet başarılıydı.
Belli ki filmdeki söyleşilerin çekimleri de epey uzun bir zamana yayılmış. Metin Erksan, Halit Refiğ (üstelik bu iki büyük isim yan yanaydı), Rekin Teksoy gibi nice özlemle andığımız isimler vardı filmde. Konuyla ilgili farklı belgeselleri izleyenler ya da Çetin İnanç, Yılmaz Atadeniz ve Kunt Tulgar gibi isimlerin söyleşilerini takip edenler için tekrarlar vardı ama döneme ilgi duyanlar kaçırmamalı. Sadece ve sadece sabit kameranın Yeşilçam’da nasıl şaryo haline getirildiğini görmek için bile izlenebilir.
İnadına Film Çekmek:
İnat Hikayeleri filminin çekimlerini anlatan İnadına Film Çekmek nicedir merak ettiğim bir filmdi, kısmet Adana’yaymış. Çoğunluk açılış törenindeyken ben bu filmi izliyordum. Film topu topu iki kişiyle film çekmeye girişmek gibi zorlu bir işi anlatıyor. 2003 yılında yönetmen olarak Reis Çelik, oyuncu olarak da Tuncel Kurtiz Çıldır’a giderek İnat Hikayeleri’ni çekiyorlar. Ortada ne bir senaryo var, ne de başka bir profesyonel oyuncu. Diğer tüm oyuncular bölge halkından seçildiği gibi teknik ekip de onlardan. İşte İnadına Film Çekmek de bunun belgesi.
Film kamera arkasını anlattığı zamanlarda gayet ilgi çekici. Sürekli tekrarlanmak zorunda kalan bir sahne, bu sahnede sürekli rakı içen Kurtiz ve karşısında rakıyı susuz götüren, 105 yaşında ilk defa oyunculuk yapan bir abimiz filmin en keyifli yanlarıydı. Bunun yanında kar fırtınası içinde fedakârca çalışan yöre halkını görmek de ilgi çekiciydi. Fakat filmin şöyle bir sıkıntısı var. Zaman zaman belgesel olduğunu unutup İnat Hikayeleri’ndeki hikayeleri anlatmaya girişiyor. Hâlbuki o filmi zaten izlediysek o hikâyeleri de biliyoruz. Bu belgeseli İnat Hikayeleri’nin tamamlayıcısı ve sadece kamera arkası öykülerini anlatan bir yapım olarak görmek daha doğru olurdu.
0 Yanıt to “Altın Koza 2014 İzlenimleri – 1. Gün: Yaz Gecesi Tangosu, Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek, Motör, Nam-ı diğer Remake, Remix, Rip-Off, İnadına Film Çekmek”