Oyun (Play):
Alicia Scherson’un Oyun filmini izlerken fena değil demiştim ama üzerinden biraz zaman geçince çok iz bırakmadığını fark ettim. Şili’de geçen filmde bir tesadüf eseri mimar Tristan’in çantasını bulan hemşire Cristina’nın onu takip etmeye başlaması anlatılıyor. Bu takip meselesi başta ilgi çekici ve eğlendirici olsa da bir süre sonra tekrara düşüyor. Başlardaki ayrılma sahnesinde gördüğümüz gibi aşırı kitabi diyaloglar da filmin doğal havasını zedeliyor. Yine de en azından klişe bir romantik finale bağlanmıyor. Ayrıca bazı sahnelerdeki farklı ses bandı kullanımı da ilgi çekici bir unsur. Çok fazla beklenti olmadan izlenirse keyif verebilecek bir film.
Deneysel Türkiye, Deneysel Avusturya:
Gezici Festival’de gösterilen Türk ve Avusturya deneyselleri tam tahmin ettiğim gibi ilginç ama bazısı epey zorlayıcı işlerdi. Çeşitli festivallerde deneysel başlığı altında pek çok kısa film izlemiş olsam da doğrusu türün sınırları konusunda çok net değilim kendi içimde. Bu seçkide de bana sorsanız bazı filmlere deneysel demezdim mesela. Belki gösterim öncesi Ege Berensel’in sunumunda bu konuya değinilmiştir ama kaçırdım o kısmı. Türk deneyselleri içinde en çok ilgimi çekenler türün ülkemizdeki belki de ilk örneği sayılan Alp Zeki Heper’in Şafak, Ege Berensel’in Gerisayım, Yeşilçam filmlerindeki erkek hallerini toparlayan Erkek Erkeğe ve kutsal aile tablosu ile uğraşan Kafes oldu. Fazlamesai de farklı bir belgesel olarak dikkatimi çekti (deneysel demeyeceğim filmlerden biri buydu mesela). Özellikle Gerisayım filminin başlamasını beklerken aslında izlediğimiz şeyin filmin kendisi olduğunu anlayana kadar geçen sürede yaratılan farklı algı çok hoşuma gitti.
Programdaki Avusturya deneyselleri arasında en sevdiklerim ise eski bir filmindeki birkaç sahnedeki görüntüleri alıp alabildiğine deforme eden Uzay (Outer Space), bir adamın kendi kopyalarını çıkararak tüm şehre yayılmasını anlatan ve sadece konusu ile değil yapım şekli ile de dikkat çeken Fotokopi Dükkanı (Copy Shop) ve sinemanın ilk yıllarından kalma görüntüleri farklı bir anlayışla harmanlayan Dünyanın Aynası Sinema 1 (Welt Spiegel Kino 1 / World Mirror Cinema 1) oldu. Avusturya deneysel sinemasının ağırlıklı olarak buluntu filmler üzerinden çalıştığını da ilginç bir not olarak ekleyelim.
Bu seçki içinden sevdiğim ve Youtube’da bulduğum bir kaç filmi paylaşayım.
Alp Zeki Heper’den Şafak:
Virgil Wildrich’den Copy Shop:
Uzay (Outer Space) – zorlayıcı bir örnek olduğunu tekrar söyleyerek uyarayım:
Tuncel Kurtiz Özel Gösterimi:
Bu seansta yer alan filmlerden ilki olan Gezici Festival’in Yol Arkadaşı Tuncel Kurtiz belgeseli Kurtiz’in festival ile beraber olduğu anlardan çeşitli kesitlerden oluşuyordu. Hem festival, hem de Tuncel Kurtiz açısından önemli bir arşiv değeri taşıyan bu belgesel yıllar içinde o anların bazılarına canlı olarak şahit olan biz Gezici Festival takipçileri için de ayrı bir anlam taşıyordu.
Kurtiz’in çeşitli zamanlarda sergilediği Şeyh Bedrettin Destanı‘nın 2004’de Macaristan’da çekilmiş olan kaydı Tuncel Kurtiz’e bir kez daha hayran olmamızı sağladı. Keşke zamanında canlı olarak izlemiş olabilseydim demekten kendimi alamadım. Eminim ki seyircilerin büyük bir kısmında da aynı his uyandı. Artık bunun için çok geç ne yazık ki… Bu arada Sema Moritz’in adını da anmadan geçmemeli. En az Tuncel Kurtiz kadar ona da, sesine de hayran kaldık. Bu arada Şeyh Bedrettin Destanı’nın iyi bir kaydının ülkemizde bulunamamış olması, buna karşın Macarların söz konusu performansı canlı olarak dört kamera ile kaydedecek kadar önemsemeleri sanata verdiğimiz değeri gösteren örneklerden biri olacak önemsenmeli.
Tony Manero:
Pablo Larraín’in Tony Manero‘sunu geçtiğimiz yıl izlediğimiz No filminden çok daha fazla sevdiğimi söyleyebilirim. Pinochet yönetimi altındaki Şili’de geçen filmde Saturday Night Fever‘ın Tony karakterine takıntılı derecede hayran olan Raul’un maço tavrının altındaki zayıflıkları çok iyi çizilmiş. Bir yandan kendisini çok önemli bir insan gibi görürken, bir yandan sudan sebeplerle adam öldürürken bir yandan da iktidar karşısında tüm zayıflığı ile duruyor Raul. Güç ve iktidar meselelerindeki bu karşıtlık Raul’un kadınlar ile olan ilişkisine de yansıyor. Bu tip filmlerde arka plana dönemin politik atmosferini koymak bazen yapıştırma gibi durur. Tony Manero bu konuda da gayet başarılı bir film. Pinochet döneminin tüm topluma yayılmış şiddet ve tedirginlik duygusunun filme yedirilmesi başarılı şekilde çözülmüş. Filmi açık uçlu gibi bitiren final de gayet başarılı. Aslında birkaç dakika sonra Raul’un neler yapacağını biliyoruz. Belki de yönetmen bilineni tekrar göstermenin gerekli olmadığına karar vermiş. Neticede izlenmesi gereken bir film.
İki yıldır Pablo Larraín filmleri gösteren Gezici Festival, seneye de Post Mortem’i programına alır mı acaba? Yönetmenin Şili üçlemesinden izlemediğimiz bir o film kaldı çünkü. Onu da sinema perdesinde izleyip seriyi tamamlamak isteriz.
0 Yanıt to “Gezici Festival 2013 İzlenimleri – 4. Gün: Oyun, Deneysel Türkiye, Deneysel Avusturya, Tuncel Kurtiz Özel Gösterimi, Tony Manero”