İspanya, adını aldığı ülkeyi bir sahnede bile görmediğimiz bir film. Film, İspanya’ya gitmeye çalışan ama bir kaza sonucu Avusturya’da kalan bir adamı anlatıyor. Yine bir göçmen hikayesi yani. İşin içine bir de bir kadın ve onun eski kocası da girince ilginç bir aşk hikayesi de başlıyor. Bir de tefecilere borçlanmış, para bulmak için sürekli kumar oynayan ama iyice batan bir adamın hikayesi var ortada. Bu hikaye diğerinden çok kopuk ilerliyor. Ama sadece görünüşte öyle. Yönetmen finalde bir hamle yaparak hikayeleri bağlıyor ve filmin değerini yükseltiyor.
Tek Aşk, 3 kişilik bir aşk hikayesi. Yıllar önce bir kıza tutulan iki sıkı arkadaş var merkezde. Bu üçlü, orta yaşlarında bir kez daha karşılaşıyorlar. Hem ilk gençlikte hem de orta yaşta yaşanan aşkların farklı duyarlılıkları başarıyla işlenmiş. Özellikle genç oyuncular gayet iyi. Yine de son dönem izlediğimiz filmlerden Elveda İlk Aşk’ın gençlik aşkı ve sonrasını daha iyi anlattığı söylenebilir.
Kumların Fısıltısı 2001 yapımı bol ödüllü bir filmdi. Ümitliydim aslında ama bana pek hitap eden bir film olmadı. Film, ülkelerindeki çatışmalar dolayısıyla evlerini terk etmek zorunda kalan bir anne kızın öyküsü. Açıkçası Endonezya gibi farklı bir coğrafyadan gelmesi dışında beni çok fazla ilgilendiren bir tarafı olmadı. Hatta; festival itirafları no:2: evet, bu filmde de uyukladım bir miktar.
Jan Açılıyor, 50 yaşından sonra lezbiyen olduğunu farkeden bir kadının toplumda farklı noktalardaki lezbiyenlerle yaptığı söyleşiler toplamından oluşan bir belgeseldi. Zaman zaman eğlenceli bir yapım ama bir belgesel olarak doyurucu olduğu söylenemez. Toplumda rol model olan lezbiyenlerle konuşmak gibi bir iddiası var ama benim aralarında tek tanıdığım Meredith Baxter idi. Ayrıca özellikle lezbiyen dünyasına özel deyimlerle ilgili bölüm fazlasıyla uzun tutulmuştu.
Sakallı Adam, kendisini erkek gibi hissettiğini babasına nasıl açıklayacağını düşünen bir kız üzerine orta karar bir kısa film. Onun da bol ödülü var ama çok da iyi değildi doğrusu.
Şeytan, Polonya’dan gelen ilginç bir filmdi. Bir manastırdaki genç bir rahibeyi merkeze alan film, önce daha geleneksel düşünen baş rahibe ile modern düşünen rahip araındaki çekişmeyi odağına alıyordu. Ama film ilerledikçe, gelen yeni rahip dini kendine göre yorumlayarak inançlı insanları kendi isteğine göre yönlendiriyor (tanıdık mı geldi…). Daha başarılı bir film olabilirdi belki ama körü körüne bir inancın ne kadar farklı yönlere doğru yönlendirilebileceği üzerine önemli bir yapım. Festivalin konuklarından olan yönetmen Barbara Sass da asıl derdinin din değil manipülasyon meselesi olduğunu söyledi zaten. Filmdeki olayların büyük ölçüde gerçek olduğunu da belirtmeden geçmeyeyim.
0 Yanıt to “15. Uçan Süpürge Twitter Günlükleri – 5. Gün”