Burjuvazinin Gizli Çekiciliği (Le Charme Discret de la Bourgeoisie / The Discreet Charm of the Bourgeoisie):
Luis Bunel’in bu klasik filmini daha önce de izlemiştim ama hem sinemada bir kez daha izlemek hem de hafızayı tazelemek için iyi bir fırsattı. Zaten üzerine çok fazla yazılıp çizilmiş bir film bu nedenle çok fazla yorum gerekli mi bilmiyorum. Bir grup burjuvanın bir türlü oturup yemek yiyememelerini anlatan bu filme Bunuel’in en iyilerinden biri demek yeterli. Filmin o absürd yapısı, tuhaflıkları ama o tuhaflıkların içinde gerçek kavramlara sürekli dokundurması son derece başarılı. Defalarca izlenebilecek bir film.
Evet Efendim (The Yes Men):
Kapitalist şirketlerin ipliğini pazara çıkarmak için çeşitli eylemler yapan The Yes Men grubunun 2002-2003 döneminde yaptığı bir takım eylemleri anlatan film gayet doğru şeyler söylemesinin yanında çok da eğlenceli. Grubun yaptığı pek çok eylemden bahsediliyor ama temel olarak Dünya Ticaret Örgütü’nün web sitesine benzer bir web sitesi kurmaları sonrasında çeşitli konferanslardan, televizyon kanallarından gerçek DTÖ sanılarak davetler almaları ve oralarda yaptıkları sunumlar üzerine kurulu bu film. Ne kadar saçma sunumlar yaparlarsa yapsınlar katılımcılar alkışlıyorlar, tebrik ediyorlar genelde. Bir tek bir üniversitede yaptıkları sunumda epey karşı çıkan oluyor neyse ki.
Ayrıca benzer görüşleri savunan Michael Moore’un da zaman zaman yorumlar yaparak belgesele katkıda bulunmuş olduğunu da eklemeli. The Yes Men’i hiç tanımayanlar için iyi bir referans sayılabilir.
Almanya 09 (Deutschland 09 / Germany 09):
Dün akşam gösterilen 1978 yapımı Sonbaharda Almanya filmine benzer şekilde bu kez günümüzden 13 Alman yönetmen güçlerini birleştirip bugünün Almanyasına dair bir şeyler söylüyorlar. Ama bu kez klasik anlamda bir kısa filmler topluluğu şeklinde bir film karşımızdaki. Biri bitip diğeri başlıyor. Genellikle iyi filmlerdi. Ben en çok dünyanın çeşitli yerlerine seyahat eden bir adamı anlatan ve 10 dakikada hiç konuşmasız hızlı bir kurgu ile sağlam bir küreselleşme eleştirisi yapan Tom Tykwer’in filmini sevdim galiba. Yıllar sonra aya giden ve dünyaya dair hiç bir şey anımsamayan bir toplumun sadece Almaya kelimesini hatırlayıp, onu hatırladıklarında üzülmelerini anlatan Seans; Almanya’yı bir ameliyat masasında hasta gibi gösteren Tımarhane; günümüz Almanya’sında bile hala binlerce kişinin her hareketinin izlendiğini gerçek olaylara dayalı olarak anlatan Engelleyici Eylem; farklı zaman ve mekanlardan, ikisi ünlü, biri sıradan üç kadını biraraya getiren Bitmemiş ve Dani Levy’nin kendini oynadığı sürekli iyimserlik hapları alan bir adamın çevresini görüşünü anltan Joshua benim için diğer öne çıkan filmlerdi. Seçkide Fatih Akın’ın da bir filmi vardı. Anlattığı şey önemli olsa da (Guantanamo’da işkence gören ve şimdi Almanya’ya yerleşmek isteyen bir Türk’ü anlatıyor) film olarak çok ilgi çekici değildi.
0 Yanıt to “Gezici Festival 2009 İzlenimleri – 2. Gün: Burjuvazinin Gizli Çekiciliği, Evet Efendim, Almanya 09”