Antalya 2008 izlenimlerine festivalin Asya’ya Yolculuk bölümü ile devam ediyorum. 4 filmin yer aldığı bu böülmde 2 film izledim.
Zamanın Külleri (Dung Che Sai Duk Redux / Ashes of Time Redux):
Favori yönetmenlerimden Wong Kar-Wai’nin 1994 tarihli kendi filmini bir miktar kısalttığı ve restore ettiği bu film, Kar-Wai’nin ilk dönem filmlerinden biri olmasına rağmen daha sonra kullandığı pek çok temayı içeriyordu. Film mevsimlere göre bölünmüş epizotlar halinde tek başına yaşayan ve ihtiyacı olanlara silahşör kiralayıp bundan payını alan bir adamın hikayesini anlatıyor. Hemen her bölümde yanına farklı insanlar gelen bu adam, tüm film boyunca hem kendisi çeşitli değişimler yaşıyor hem de yanına gelen giden diğer karakterler. Tüm film boyunca birbirinden ayrılamayan aşıklar ve kavuşamayan aşıklar, şizofrenik bir aşk hikayesi, yavaş yavaş kör olan bir silahşörün dramı gibi hikayeler izliyoruz. Elbette tüm bunlara Kar-Wai’nin bildik stili çerçevesinde tanıklık ediyoruz. Renk kullanımları, yavaş çekimler eşliğindeki dövüş ve kovalama sahneleri, sulardan dönen yansımalar ve duvarlara vuran gölge oyunları hep onun imzasını taşıyan sahneler ve elbette tüm film boyunca insanın içine işleyen hikayeler de onun tarzını yansıtıyor. Filmin eski halini izlemiş olsun olmasın, yönetmenin takipçilerini mest edecek bir film.
Son bir not, bu film büyük ihtimalle gösterime de girecek, çünkü Türkçe altyazısı filmin kopyasının üzerine gömülüydü. Az salonda gösterime girer ama hiç yoktan iyidir.
Tokyo Sonatı (Tôkyô Sonata):
Kendisini korku filmleri ile kanıtlamış olan Kiyoshi Kurosawa’dan beklenecek en son şey bir aile draması idi belki de ama işte kaşımızdaki tam da böyle bir filmdi. Bu filmin Kurosawa’nın diğer bazı filmleri ile ortak noktası ise ortada yine bir modern büyük şehir yaşamı eleştirisi olmasıydı, üstelik bu kez daha doğrudan. Filmde önce sudan bir sebepten dolayı işinden kovulan ve bunu ailesine söyleyemeyen evin babası ile karşılaşıyoruz. Her sabah işe gidermiş gibi evden çıkıyor, bir şekilde gününü dışarılarda geçiriyor ve mesai saati bittiğinde eve dönüyor. Üstelik Japonya’da bu tip pek çok insan olduğunu da görüyoruz filmde. Evin annesi ise her ne kadar kocasını ve çocuklarını sevse de belki de kendisine bile itiraf edemediği bambaşka hayalleri olan bir kadın. Çocuklar ise iletişimsiz genç neslin birer prototipi adeta. Bu karakterlerin öyküsünü birbirine koşut şekilde götüren yönetmen etkileyici bir film çıkarmış ortaya. Filmin sonu ise çok değişik şekillerde yorumlanabilecek bir son. Her şey kötü giderken birden yön değiştiren hikayenin finali, gayet gerçekçi bir şekilde iyimser bir son olarak yorumlanabileceği gibi yönetmenin bundan önceki kariyerinden de hareketle fantastik bir anlam yüklenerek de okunabilir ve aslında kötümser bir son olarak da yorumlanabilir. Bu yoruma açık sonunun da etkisi ile Tokya Sanatı festivalin öne çıkan filmlerinden biri oldu benim için.
0 Yanıt to “Antalya 2008 İzlenimleri – Asya’ya Yolculuk: Zamanın Külleri, Tokyo Sonatı”