24 Eki 2011 için arşiv

Antalya Altın Portakal 2011 İzlenimleri – Vücut: Siyah Venüs

Bu yıl Altın Portakal’ın Vücut alt başlıklı bir bölümü vardı. Bu böümdeki üç film arasında izlediğim tek film:

Siyah Venüs (Vénus Noire / Black Venus):

Siyah Venüs, insanı insanlığından utandıracak gerçek bir hikayeyi anlatıyor. Siyah Venüs, diğer adıyla Sarah Baartman, 19. yüzyılda Avrupa’da sadece derisinin rengi ve anatomik özellikleri nedeniyle adeta bir sirk hayvanı gibi insanlara sergilenen bir kadın. Güney Afrikalı Baartman, bir köle olarak hayatına başlıyor ve kendisinden para kazanacağını düşünen sahibi tarafından İngiltere’ye götürülüyor. Her ne kadar sahne dışında ona iyi davranıldığı söylenebilirse de sahnede ona tam anlamıyla bir sirk hayvanı, bir ucube gibi muamele ediyorlar. Onu bir kafesin açınde sergiliyor, kafesten dışarı çıktığında da vahşi bir hayvan muamelesi yapıyorlar, zaman zaman seyirciler çekinerek de olsa ona dokunabiliyor.

O yıllarda İngiltere’de geçerli olan köle yasası uyarınca Baartman özgürlüğünü kazansa bu sözde bir özgürlük oluyor ve sahnede aşağılanmaya devam ediyor. Sonrası çok daha kötü. Baartman Fransız bir hayvan terbiyecisine satıldıktan sonra Paris sosyetesinin karşısında çok daha aşağılayıcı gösterilerde yer alıyor. Bu sırada bir grup bilim adamı onun anatomik yapısını incelemek istiyorlar ama onlara izin vermiyor. Ancak Paris sosyetesinin ona olan ilgisi azalınca hayatta kalmak için fahişelik yapmaya başlıyor ve çok kötü koşullarda hayatı sona eriyor. Ama cesedinden bile para kazanmayı bilenler onu sağlığında incelemek isteyen bilim adamlarına satıyorlar ve bilim adamları da onun vücudunu son derece ırkçı bir yaklaşımla inceleyerek bilim dünyasında adlarını duyuruyorlar.

Yönetmen Abdellatif Kechiche bu son derece karanlık gerçek hayat hikayesini 159 dakikalık bir filme dönüştürmüş. Filmde bu hikayeyi takip ederken Baartman’a yapılan insanlık dışı muameleyi uzun uzun izliyoruz. Gerçekten zor bir deneyim bu. Bir insan bir insana nasıl böyle davranabilir, başka insanlar bunu izlemekten, hatta olaya dahil olmaktan nasıl zevk alabilirler akıl almaz bir şey. Üstelik bu da Avrupa’nın en medeni(!), en modern(!), en gelişmiş(!) iki ülkesinde oluyor. Film ilerledikçe Baartman’ın içinde bulunduğu durum da kötüleşmeye başlıyor, filmi izlemesi de zorlaşıyor. Başta da belirttiğim gibi insan, insan olmaktan utanıyor.

Kechiche’in yönetmen olarak yaklaşımı bu biyografik hikayeye çok müdahale etmeden adeta bir belgeselci o yıllarda bu gösterileri kameraya çekseydi ne olurdu şeklinde olmuş. Gösteriler dışındaki hayata çok fazla girmiyoruz. Zaten bu öykü üzerinden seyircinin kendini sorgulamasını sağlamaya çalışmış. Bunda da gayet başarılı olmuş. Uzun, izlemesi zor ama başarılı bir film.

Son bir not Antalya seyircisi için. Filmi izlemenin zor olduğunu, sonlara doğru iyice zorlaştığını söylemiştim. Ayrıca süresi de oldukça uzundu. Bu yüzden filmden çıkan bazı seyircilerin olması anlaşılabilir bir durum. Ama belli bir noktaya kadar salonda olan seyirciler bir anda salonu terketmeye başladılar ve neredeyse tamamı dolu olan salonun yarısı 10-15 dakikada boşaldı. Bunun nedeni de filmde cinsellik ve çıplaklığın ortaya çıkması idi (Paris’te fahişelikle geçen dönem). O ana kadar filmi izleyenlerin sadece çıplaklık nedeniyle salondan çıkmaları ilginç, çıkarken ayıplayıcı sözler söylemeleri ise en hafif deyimle komikti.


Kategoriler

Arşiv

Twitter’da ben…

Blog Stats

  • 299.551 hits
Ekim 2011
P S Ç P C C P
 12
3456789
10111213141516
17181920212223
24252627282930
31  
Sinema Manyakları blog'u Hasan Nadir Derin tarafından hazırlanmaktadır.

%d blogcu bunu beğendi: