24 Mar 2011 için arşiv

!f Ankara 2011 İzlenimleri – 5. Gün: Santa Sangre, Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi, Blur: Koşacak Mesafe Kalmadı, Kötülük Çiçekleri

Santa Sangre:

!f’de genellikle çok yeni filmler gösteriliyor. Ancak son bir kaç yıldır !f Kült bölümü sayesinde eskilerden gelen bazı klasikleri izleme fırsatımız oluyor. Bu yıl İstanbul’a da konuk olan Alexander Jadorowsky’nin Santa Sangre adlı filmi bu filmlerden biriydi. Çok fazla film çekmeyen usta yönetmenin 1989 tarihli filmi annesi ile beraber bir sirkte yaşamakta olan Fenix’in hikayesini getiriyor karşımıza. Sirkteki hemen her karakter son derece ilginç. Fenix’in sirkte hoşlandığı bir kız da var. Ancak yaşanan bir takım trajik olaylar sonrasında ayrılmak zorunda kalıyorlar. Ancak bu sağır dilsiz kız onun her zaman aklında kalıyor. Yıllar sonra artık bir yetişkinken gördüğümüz Fenix, kendisi yüzünden kollarını yitirmiş olan annesinin kolları oluyor adeta. Bu arada annesi de onun hiç bir kızla birlikte olmasını istemiyor (bir nevi Psycho sendromu, sonuçları da benziyor zaten). Yıllardır aradığı kızı bulması ile olaylar gelişiyor.

Jadorowsky filminde gerçeküstü bir atmosferde psikolojik bir durumu anlatıyor aslında. Bir yandan da filmin opera ile de yakın bağlantıları var. Filmi izleyip bitirdiğinizde bir opera izlemiş hissi ile sinemadan çıkabiliyorsunuz. Bu yüzden kimi abartılı oyunculuklar, gerçek olmadığı çok net anlaşılan dekorlar ya da özel efektler rahatsız edici olmuyor, tam tersi filmin gücünü arttırıyor. Bu son derece başarılı filmi kaçırmamak gerek.

Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi:

Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi, çekildiği zamanlarda adı kulaklardan kulaklara yayılan bir filmdi. Festivallerde oynamasının dışında çok kısa bir süre, çok az sayıda sinemada da gösterime girmişti yanılmıyorsam. Ancak kendi adıma o günlerde izleme şansım olmamıştı. Zaten izleyebilen seyirci sayısı da çok kısıtlıydı muhtemelen. Adı kulakta kulağa yayılmaya devam eden filmin bir DVD’si de çıkmadı zaman içinde. Bu nedenle !f’in onuncu yılı nedeniyle geçmiş festivallerde gösterilmiş filmler arasında yaptığı seçkinin bu filmi de içermesi güzel bir sürpiz oldu.

Film, Tuğra Kaftancıoğlu adlı bir yönetmenin yeni çekeceği film için oyuncu seçimi yapmasıyla başlıyor, çekeceği korku filminde oynatmak üzere seçtiği kadın oyuncudan gerçek tepkiler alabilmek için ona türlü eziyetler yapması ile devam ediyor. Film içinde film çeken yönetmenin bu gerçeklik çabası aslında filmin kendisinde de var. Film tümüyle gerçekmiş gibi yapan filmlere bir örnek niteliğinde. Gerçekten Tuğra Kaftancıoğlu diye bir yönetmen varmış ve bu filmde gördüğümüz herşey gerçekmiş izlenimi veriyor (Tuğra Kaftancıoğlu diye biri var gerçekten ama sadece bir oyuncu). Hatta filmin en sonunda sanki filme sonradan eklenmiş ve bir festivalde ödül aldığı zaman çekilmiş gibi gözüken bir sahne de var ki aslında o bile önceden kurgulanmış bir sahne anlaşılan.

Gerçeklik algısı ile oynaması açısından gerçekten ilgiye değer bir film. Ancak izlemeyi zorlaştıran bir takım noktaları da var. Bugün çekilse muhtemelen daha kaliteli görüntü verebilecek olan HD-cam’lerle çekilecek bir film olurdu. Ancak çekildiği tarih olan 2003’de bugün için çok kalitesiz gözüken kameralara çekilmiş bir film. Böyle olunca da bir süre sonra bu kalitesiz görüntüleri izlemek gitgide zorlaşıyor. Ayrıca özellikle Tuğra Kaftancıoğlu’nun oyunculuğu zaman zaman o kadar abartılı oluyor ki filmin yaratmaya çalıştığı gerçeklik duygusuna zarar veriyor. Yine senaryonun kimi yönleri de gerçeklik duygusuna zarar vermekte (mesela başına berbat olaylar gelen bir kadın ona bunları yapan insanlarla nasıl kahvaltıya oturur). Her ne kadar beklediğimi tam olarak bulamasam da sonunda izledim dediğim bir film oldu.

Blur: Koşacak Mesafe Kalmadı (Blur: No Distance Left to Run):

1989-2003 tarihleri arasında toplam 7 albüme imza atan Britpop grubu Blur’un 2009 yılında bir konser turnesi için tekrar biraraya geldiğinde çekilen bu film bir yandan sözkonusu turneyi takip ederken bir yandan da Blur’un ilk kurulduğu günlerden başlayıp, ünlenmeleri, grup içi yaşanan sorunları, Oasis ile çekişmelerini ve nihayetinde dağılmalarını da iyi bir arşiv çalışması ile birlikte gözlerimizin önüne seriyor. Blur sevenler için keyifli bir belgesel olmalı, ancak benim yakından takip ettiğim bir grup olmadığı için bu belgesel de çok ilgimi çekmedi doğrusu.

Kötülük Çiçekleri (Fleurs du Mal / Flowers of Evil):

İran’da 2009 yılı seçimlerinin hemen sonrası olaylar sürmektedir. İran’da durumu iyi olan ailelerden biri kızlarını olaylardan uzak kalması için Paris’e gönderir. Gittiği otelde çalışmakta olan genç bir adamla yakınlaşan kız ile bu genç adam arasında bir yakınlaşma doğar. Oğlan dünyanın durumundan habersiz kendini sürekli olarak yapmakta olduğu akrobatik hareketlere adamıştır. Kız ise İnternet üzerinden İran’dan haber almaya çalışmakta bir yandan da Paris’i keşfetmektedir. Her ikisi de müslüman olan bu iki genç Paris’in büyülü atmosferinde ama İran’daki olayların da gölgesinde özgür bir aşk yaşamaya başlarlar.

Kötülük Çiçekleri bir yandan bir aşkı anlatırken öbür yandan İnternet’te gerçekten yayınlanan yaşanmış görüntüler ve dehşet anlarıyla İran’a gerçek bir bakış atıyor. Festivalde aynı dönemi konu eden Yeşil Dalga (The Green Wave) adlı bir film daha vardı. Aslında bu iki film birbirinin tamamlayıcısı olarak da izlenebilir. Örneğin bu filmde kızın kolundaki yeşil bilekliğin anlamı diğer film izlenince daha iyi anlaşılabiliyoır. Ayrıca her iki filmde de kullanılan YouTube vidolearının bazıları ortak bile olabilir. Çok iddialı değil ama başarılı bir ilk film. Özellikle başroldeki kadın oyuncu Alice Belaïdi’nin performansı çok başarılı. Sadece oğlanın sürekli akrobatik hareketler yapması ve bunun üzerine çektiği videolara da önemli bir süre ayrılması biraz fazlaca geldi o kadar.


Kategoriler

Arşiv

Twitter’da ben…

Blog Stats

  • 301.032 hits
Mart 2011
P S Ç P C C P
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
28293031  
Sinema Manyakları blog'u Hasan Nadir Derin tarafından hazırlanmaktadır.

%d blogcu bunu beğendi: