Hollywood’un Gotik ve Aykırı Adamı

Tim BurtonTim Burton, 1958 yılında bir California sabanına gözlerini açtığında ailesi Hollywood sinemasının en kendine özgü sanatçılarından birini dünyaya getirdiklerini tahmin edebiliyorlar mıydı acaba? Muhtemelen hayır. Ama herhalde kısa zamanda hem ailesine, hem çevresine hayal gücü ne kadar yüksek ve zıpır bir çocuk olduğunu göstermişti. O yaşlarda neler neler yaptı hepsini bilmiyoruz ama kardeşi ile birlikte düzmece bir balta ile adam öldürme sahnesi tezgâhlayıp komşularının polis çağırmasına neden olmaları herhalde çokça azar işitmelerine neden olmuştu. Bu azar onu korkutmamış olmalı ki farklı yerlerde aynı şakayı defalarca yapmışlar. Bugünkü Tim Burton’a bakıldığında tam da filmlerine denk düşen bir şaka aslında. Demek ki çocuk Tim’den bugüne çok şey değişmemiş. Zaten yönetmen Tim Burton da (birkaç istisna dışında) ne kadar büyük bütçe ile çalışırsa çalışsın, patronlarının azarlarını(!) dinlemeyip kendi bildiğini yapma yolunda ilerledi hep.

Yine o çocukluk günlerinde korku filmlerinden ve düşük bütçeli filmlerden daha fazla keyif alması Burton’un kariyerinde belirleyici bir rol oynayacaktı. Hele ki o zamanlar hayran olduğu Vincent Price daha ilk kısa filmine hem adını verecek hem de seslendirmesine katkıda bulunacaktı.

VincentLise sonrası Disney’in verdiği bir bursla California Institute of the Arts’a kabul edilen Burton, mezuniyetinden hemen sonra da Disney’de animatör olarak çalışmaya başladı. Ama Disney’in o çok naif çizgileri ona uymamış olacak ki The Fox and the Hound gibi filmler için yaptığı çizimler asla kullanılmadı. Yine de bu süreçte bazı Disney filmlerinde animatörlük yaptı. Ama bu dönemde kendi filmografisinde çok önemli sayılan iki kısa filme de Disney adına imza atmayı başardı. Daha önce de adını andığımız Vincent ve Frankenweenie isimli bu iki kısa filmin ilkinde Edgar Allen Poe şiirlerine benzer bir şiir eşliğinde (ki Tim Burton’un kendisi yazmıştır) Vincent Price gibi olmak isteyen bir çocuğun hikâyesini izleriz. Bu şiiri Vincent Price’ın ta kendisinin seslendirmesi de herhalde Burton’un kendisine ne kadar hayran olduğunu anlatması sonucu olmuştur. Burton’un yıllar sonra çekeceği The Nightmare Before Christmas’ın da ilk kıvılcımları bu filmde rahatlıkla görülebilir. Diğer kısa filmi Frankenweenie ise serbest bir Frankenstein uyarlaması idi. Disney, bir kaza sonucu ölen bir köpeğin hayata döndürülmesini ve ondan sonra gelişenleri anlatan bu filmi çocuklar için fazlasıyla korkutucu bulacak ve herhangi bir şekilde seyirciye sunmayacaktı. Ama aynı Disney, Burton’la yollarını ayırmalarına neden olan bu filme Burton ünlendikten sonra sahip çıkacak ve ev sineması formatlarında izleyiciye sunacaktı.

Neyse ki bu film geniş izleyici kitlesine ulaşmasa da sinemacılar arasında bir şekilde dolaştı ve Burton’ın çeşitli teklifler almasına neden oldu. Hayata geçmeyen birkaç film projesinden sonra Paul Reubens’ın kendi popüler karakteri Pee-wee Herman’ın ilk uzun metrajlı filmini yönetecek uygun ismin Tim Burton olduğuna karar vermesi ile henüz 20’li yaşlarındaki Burton bir anda gişe getiren bir yönetmen oldu. Burton açısından bu filmin bir diğer önemi de daha önce sadece kardeşinin bir filmine müzik yapmış olan Oingo Boingo grubunun elemanlarından Danny Elfman ile çalışmaları oldu. İlerleyen yıllarda Burton’un hemen hemen her filminin müziğini Elfman yapacak, kendine de önemli bir film müziği kariyeri oluşturacaktı.

Pee-wee’s Big Adventure filminden sonra televizyona birkaç iş yapan Burton, 1988’de Michael Keaton ve Winona Ryder ile ilk çalışmaları olan Beetlejuice ile henüz ikinci filminde kendine özgü bir dünya yaratabilen bir yönetmen olduğunu gösteriyordu. Öteki dünya ve yaşadığımız dünya arasında gidip gelen bu fantastik filmde sonradan Burton dünyasında çokça karşılaşacağımız imgeler bulunmaktaydı. Bu film de sonradan kült niteliği kazandığı gibi gösterime girdiğinde de hatırı sayılır bir gişe başarısı kazanmıştı. Kendini toplum dışında gören ilginç ve gotik Burton karakterleri bu filmle birlikte iyice ortaya çıkmaya başlamıştı.

Batmanİlk iki filmiyle başarılı bir gişe elde etmesi sonucunda Warner Bros’un en iddialı projelerinden biri Burton’a teklif edildi: Batman. İlerleyen yıllarda da sıkça görüleceği gibi daha önce çalıştığı oyuncularla çalışmayı seven Burton, stüdyonun karşı çıkışına rağmen daha önce bir aksiyon filminde oynamamış olan Michael Keaton’ın Batman’a hayat vermesi konusunda ısrarcı oldu ve dediğini de kabul ettirdi. Burton özellikle fazlasıyla iri yapılı, vücut yapmış bir oyuncunun Bruce Wayne olmaması konusunda baştan beri ısrarlıydı. Ne de olsa o çok zengin olmanın dışında sıradan bir insandı o. Ortaya çıkan sonuç çok başarılı oldu. Elbette müthiş bir Joker portresi çıkaran Jack Nicholson’un da filme katkısını inkâr etmemek gerek. Ama filmin bir başka yıldızı da çizilen şahane Gotham kenti portresi idi. Yine Burton’un temel esin kaynaklarından beslenen bir şehirdi burası.

Burton tam kendi tarzında bir Batman yarattı derken, 3 yıl sonra tümüyle kontrolün kendine olması şartı ile devam filmini yönetmeyi kabul eden Burton asıl burada kendi tarzında bir Batman nasıl olur gösterecekti. Bu kez çok daha karanlık bir atmosfer ve Catwoman özelinde tehlikeli bir cinsellik sunan Burton bir kez daha çocuklar için uygun olmayan bir film yaptığı iddiasıyla karşı karşıya kalıyordu. Bu filmi kimi Batman hayranları çizgi romandan uzaklaşıldığı gerekçesiyle pek sevmezken, kimileri de karanlık atmosferi nedeniyle tercih ederler (ki bu satırların yazarı da halen en iyi Batman filmi olarak bu filmi görür).

Burton, iki Batman filmi arasına çok kişisel ama bir o kadar da başarılı bir film sıkıştırmıştı. Edward Scissorhands isimli elleri makas şeklinde olan, toplumdan dışlanmış bir karakterin öyküsüydü bu. Edward tümüyle çok tipik bir Burton karakteriydi. Hatta film çoğunlukla Burton’un kendi çocukluğunu anlatan bir film olarak da görülür. Burton bu filminde bir kez daha Winona Ryder ve Vincent Price ile çalışacak ama başrolü film kariyerinde çok fazla bir başarısı olmayan, televizyon dizileri ile ünlenmiş genç bir aktöre verecekti. Bu aktör Johnny Depp’ti. Depp’le kimyaları uyuşan Burton bugüne kadar birlikte toplam 6 film yaptılar. İlerleyen yıllarda da bu birliktelik devam edecek gibi görünüyor.

ChristmasKronolojik olarak gidersek burada The Nightmare Before Christmas filminden bahsetmeden geçmek olmaz. Her ne kadar Burton bu filmin yönetmeni olmasa da hem filmin hikâyesini yazması hem de yapımcısı olup her şeyi denetlemesi ile filme damgasını vurdu. Zaten bu film her zaman bir Burton filmi olarak kabul gördü. Gerçekten de daha Burton’un ilk kısa filmi Vincent ile akrabalıkları olan bu film Yılbaşı ile Cadılar Bayramını karşı karşıya getiren şahane bir stop-motion animasyondu. Burton bu filmin yönetmeni Henry Selick ile bir süre sonra James and the Giant Peach isimli bir animasyonda daha benzer bir işbirliği yapacaktı.

1994’de o güne kadar hep fantastik dünyalar yaratmış olan Burton ilk bakışta ilginç bir şey yapıyor ve bir biyografiye imza atıyordu. Ama hayatını anlattığı isim Ed Wood gibi “tüm zamanların en kötü yönetmeni” olarak anılan bir isim olunca Burton’ın neden bu seçimi yaptığı anlaşılıyordu. Söz konusu yönetmen hem Burton’a gerçek dünya içinde fantastik bir atmosfer yaratmasına izin veriyor hem de yine geniş kitleler tarafından dışlanan bir karakteri ele alma fırsatı veriyordu. Başrolde yine Johnny Depp şahane bir oyunculuk sergiliyordu. Filmle ilgili bir not da bir önceki çalışmalarına Danny Elfman’la Burton arasına kara kedi girmesi sonucunda bu filmin müziklerini Howard Shore’un yapması olarak belirtilmeli. Ama ikili Burton’ın bir sonraki filminde yine bir araya gelecekti.

O bir sonraki film yine Burton’ın çocukluğunda çok sevdiği B sınıfı bilim kurgu filmlerine bir saygı duruşu niteliğinde olan Mars Attacks! idi. Pek çok ünlü oyuncunun tuhaf rollerde karşımıza çıktığı bu film Burton’ın ne yapmaya çalıştığını anlayanlar için pek keyifli ve eğlenceli olsa da onun esin kaynaklarını bilmeyenler tarafından çok sevilmedi. Hâlbuki Burton bir yandan B sınıfı bilim-kurgu filmlerinin tüm kurallarına uygun bir film yaparken bir yandan da türün parodisini yapıyordu.

Burton bir sonraki filminde mizah öğelerini de elden bırakmadan tam bir gotik korku filmi çekecekti. Sleppy Hallow isimli bu filmde bir kez daha Depp ile çalışıyor ve yine ortaya hem çok iyi bir film çıkarıyor hem de bir kez daha gişe başarısına ulaşıyordu (son iki filmi daha kişisel projeler olduğu için çok fazla gişe yapmamıştı).

Gişedeki başarısını bir kez daha ispat eden Burton, 2001’de yine büyük bir projenin başına geçiyor, Planet of the Apes’in yeniden yapımının yönetmen koltuğuna oturuyordu. Ancak belki de ilk defa fanlarını mutsuz ediyordu. Zaten çok iyi bir film olan Planet of the Apes’in yeniden yapımını zaten gereksiz bulanlar, Burton’ın kendi dünyasını filme yansıtması durumunda ortaya yine de ilginç bir film çıkabileceği umudundaydı ama hemen her filmine kendi damgasını vuran Burton burada adeta bir memur yönetmen havasında bir film çıkarmıştı ortaya. Sonradan Burton’ın filmin çekimi sırasında stüdyo ile pek çok sorun yaşadığı ortaya çıkacaktı.

Ancak bu filmin Burton’ın hayatında daha önemli bir rolü vardı. Sonradan kendisine iki çocuk verecek olan Helena Bonham Carter ile bu film sayesinde tanıştılar. Bu filmden sonra bu tarihe kadar çektiği tüm filmlerde de hayat arkadaşına bir rol verdi Burton. İşin ilginci Planet of the Apes’de Burton’ın o zamanki kız arkadaşı Lisa Marie’nin de oynaması idi. Ki o da dört Burton filminde ufak rollerde oynamıştı.

Burton bir sonraki filminde yine kişisel bir konuya dönecek, dokunaklı bir baba oğul hikâyesi anlatacaktı. Big Fish isimli, yine gerçek dünya ile fantastik bir dünyanın başarılı bir karışımı olan bu film kimilerince Burton’ın en iyi filmi olarak görülmesine rağmen ne hikmetse bizim sinemalarımızda gösterime girmedi. Üstelik fragmanları sinemalarda dönmesine, afişleri gelecek program panolarında yer almasına rağmen.

Burton’ın bir sonraki projesi ilginç bir şekilde yine bir yeniden yapımdı. Ancak bu kez turnayı gözünden vuruyor, Charlie and the Chocolate Factory ile bu kez tam kendine göre bir film yapmayı başarıyordu. Bu defa çok daha renkli ve eğlenceli bir film yapan Burton belki de Pee-Wee Herman’ı çektiği yıllara geri dönüyor, bu kez ortaya tam da çocuklara uygun olduğu bu kez tartışılmayacak bir film çıkartıyordu. Elbette bunda Willy Wonka rolünde bir kez daha beraber çalıştıkları Johnny Depp’in, Michael Jackson’dan etkilenerek oluşturduğu söylenen performansının da büyük rolü vardı.

Depp ve Burton aynı yıl içinde bir kez daha beraber çalışıyorlar, bu kez Depp sadece sesi ile Burton’a katkıda bulunuyordu. Çünkü sırada The Nightmare Before Christmas ile aynı kaynaklardan beslenen Corpse Bride isimli animasyon vardı. Yine gerçek dünya ile öbür dünya arasında gidip gelen bir aşk üçgenini anlatan film defalarca izlenebilecek bir animasyon başyapıtı idi. Ama bir kez daha ülkemizin film dağıtımcıları Burton hayranlarını üzüyor ve filmi 1-2 sinemada gösterime sokuyorlardı.

Sweeney Todd

Ama sanırız bir sonraki Burton-Depp ortaklığı bu ay çok sayıda sinemada gösterime girerek bizlere bir şölen yaşatacak. Sweeney Todd: The Demon Barber of Fleet Street isimli bu filmde bu kez Burton bu kez bir müzikale imza atıyor (kimi filmleri müzikale fazlası ile yaklaşıyordu zaten). Ama konusuna bakınca yine tam Burton’a göre bir film olduğu görülebilir. Ortada seri katil bir berberin hikâyesi var çünkü. Üstelik hiç de bildik müzikallerin o steril dünyasına benzemediği daha şimdiden bol kanlı bir film olduğunun söylenmesinden belli. Ayrıca, bu filmin daha şimdiden Burton’a bir Altın Küre adaylığı getirmesi, bu tip ödüllerle pek arası olmayan Burton’ın adını ödül sezonunda bolca duyabileceğimizin bir göstergesi adeta.

Henüz sadece 49 yaşında olan Burton’dan daha nice iyi filmler izleyecek olduğumuza inancımız tam, yeter ki pek sevgili dağıtımcılarımız daha kişisel filmlerini de atlamayıp bizleri sinema perdesinde Burton filmleri izleme zevkinden mahrum bırakmasınlar.

Not: Bu yazı ilk defa Gölge e-Derginin 4. sayısında yayınlanmıştır.

Reklam

0 Yanıt to “Hollywood’un Gotik ve Aykırı Adamı”



  1. Yorum Yapın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s




Kategoriler

Arşiv

Twitter’da ben…

Blog Stats

  • 301.152 hits
Şubat 2008
P S Ç P C C P
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
2526272829  
Sinema Manyakları blog'u Hasan Nadir Derin tarafından hazırlanmaktadır.

%d blogcu bunu beğendi: