Sinema dünyasındaki kayıplar devam ediyor. Ancak bu kez kaybımız çok büyük. Hemen tüm kaynaklarca gelmiş geçmiş en büyük yönetmenlerden biri olarak kabul edilen Ingmar Bergman 89. yaşını kutladıktan çok kısa bir süre sonra yaşamını yitirdi. Bu büyük ustanın arkasından ne demek lazım acaba? Sinema sanatına kattıklarından mı bahsetmeli, filmlerinde insan ve insanlık durumlarını nasıl anlattığına, zaman zaman bunun içine mistizmi ne şekilde kattığına mı değinmeli? Aldığı onlarca ödülden mi bahsetmeli, etkilediği pek çok yönetmeni mi anmalı? Yoksa Woody Allen’dan tutun da Star Wars filmlerinin yapımcısı Rick McCallum gibi pek çok farklı hayranları olduğundan mı dem vurmalı? Peki ya hangi eserlerinden bahsetmeli, artık en yüzeysel sinemaseverin bile bildiği Yedinci Mühür filmindeki ölüm ile satranç sahnesinden mi, Persona’daki birbiri ile bütünleşen iki kadın karakterinden mi? Yoksa Sessizlik’teki insanlar arasındanki iletişimsizlikten mi, Çığlıklar ve Gözyaşları’ndaki ölüme karşı alınan tavırdan mı? Belki de birlikte çalışmayı en sevdiği erkek oyuncular olan Erland Josephson ve Max von Sydow’dan ya da hem hayatına hem filmlerine giren Liv Ullmann, Bibi Andersson, Ingrid Thulin ve Harriet Andersson gibi muhteşem kadınlardan başlamalı söze. Yoksa yine yakın zamanda kaybettiğimiz değişmez görüntü yönetmeni Sven Nykvist’le uyumlarından mı yola çıkmalı?
Ne biri, ne de öteki. Ingmar Bergman artık yok, ötesi var mı?
bıraktığı eserlerle yaşayacak
benimde sonradan keşfettiğim bir yönetmen…
izlemediğim birçok filmi var.
izlemek için sabırsızlanıyorum…