Antalya Altın Portakal 2011 İzlenimleri – Tehlikeli İlişkiler: Elena, Kevin Hakkında Konuşmalıyız, Sevgili Kızkardeşim

Bu yıl Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin Tehlikeli İlişkiler bölümünden üç film izledim.

Elena:

Yönetmen Andrei Zvyagintsev, 2003 yılında Dönüş filmi ile karşımıza çıkmıştı. Dönüş o kadar iz bırakan bir film olmuştu ki Zvyagintsev’in sonraki filmi de merakla beklenmeye başlanmıştı. 2007 yılında yönetmen bu kez Sürgün ile karşımızdaydı. Yine iyi bir filmdi ama Dönüş‘ün seviyesine çıkamamıştı. Yönetmenin yeni filmi Elena için de benzer bir cümle kurmak mümkün. Karşımızda gayet iyi bir film var ama insan o ilk filmin çarpıcılığını arıyor yine de.

Filmimize adını veren karakter Elena orta yaşlı hatta yaşlıca diyebileceğimiz bir kadın. Filmin başında yaşlı bir adamla aynı evi paylaştığını görüyoruz. Sonra dışarı çıkıp başka bir eve gidiyor. Bu evdeki adamın Elena’nın oğlu ve evdeki ailenin de gelini ve torunu olduğunu anlıyoruz. Belli ki yönetmen, Elena ve yaşlı adamın (ki adı Vladimir) arasındaki ilişkinin ne olduğunu başta tam olarak ele vermek istememiş. Elena, zengin bir adam olduğu anlaşılan Vladimir’in evinde çalışan bir hizmetçi bile sanılabilir ilk anlarda. Halbuki sonradan anlıyoruz ki Elena ve Vladimir evli bir çift. Yaklaşık on yıl önce Vladimir hastalandığında tanışmışlar (Elena hemşiresidir) ve evlenmişler. Her ikisinin de eski evliliklerininden birer çocukları var.

Elena’nın oğlu ve Vladimir’in kızının ortak noktaları her ikisinin de doğru dürüst bir işlerinin olmayışı. Ama Elena’nın oğlu ailesini geçindirmeyi başaramazken (ki bunun için bir çabası da yok), Vladimir’in kızı Katerina tek başına yaşıyor ve babasından gelen parayla gayet rahat yaşıyor. Ancak Katerina’nın son derece dürüst olmak gibi bir özelliği var. Babası ile dobra dobra konuşuyor. Her ne kadar sert görünmeye çalışsa da babasını seviyor ama ona yakınlık göstermeye de pek yanaşmıyor.

Filmin kırılma noktası Vladimir’in bir kalp krizi geçirmesi ve sonrasında vasiyetini değiştirmeye karar vermesi oluyor. Bundan sonra olanları açık etmeyelim ama Elena’nın kendi vicdanı ile başbaşa kalarak çok zor bir karar vermek zorunda kaldığını söyleyelim. Zvyagintsev ilk bakışta iki insan arasındaki bir hikayeyi anlatıyor gibi gözüküyor ama insanlık halleri üzerine evrensel sorunları dile getiriyor aslında. Özellikle baba-kızın konuşmaları ve ana hikayenin dışında yer alan kimi sahneler filmin boyutunu genişletiyor.

Zvyagintsev yine başından sonuna kadar dikkatle izlenen bir filme imza atmış. Bu kez kurduğu görsel dünya Dönüş ya da Sürgün kadar güçlü ya da gösterişli değil ama belli ki yönetmen bu filminde o yola gitmek istememiş. Muhtemelen hikayenin yeteri kadar güçlü olduğunu düşündü. Belki de gösterişli bir görsellik seyirciyi hikayeden uzaklaştırırdı.

Filme dair beni en çok rahatsız eden nokta kimi sahnelerdeki müzikler oldu. Özellikle Elena ve Vladimir’in günlük rutinleri sırasında görüntülere eşlik eden müzik her an çok önemli bir şey olacakmış izlenimi veren bir müzikti ve bence gereksizdi.

Son olarak yine filmin sonuna dair bir şey açık etmeyeyim ama ahlakçı bir sonla bitecekmiş gibi yapıp bu yola sapmaması (belli ki bilinçli bir saptırmaydı bu) başarılı bir final ortaya çıkartıyordu.

Elena, zamanı belli olmasa da gösterime girmesini beklediğimiz bir film. Sinemaseverlerin kayıtsız kalmaması gereken bir yapım.

Kevin Hakkında Konuşmalıyız (We Need to Talk About Kevin):

Kevin Hakkında Konuşmalıyız, Lynne Ramsay’nin 2002 tarihli Morvern Callar filminden beri beklenen yeni filmi. Biz bu filmi 2010 yılının Uçan Süpürge’sinde seyretmiş ve pek sevmiştik. Bu yeni film beklemeye değmiş doğrusu. Karşımızda çok başarılı bir yapım var.

Filmimiz filme adını veren Kevin’in annesi Eva’nın bakış açısından anlatılıyor. Tilda Swinton’un şahane bir oyunculukla canlandırdığı Eva, filmin başında tek başında bir evde oturuyor ve iş arıyor. Anlıyoruz ki başından üzücü bir olay geçmiş. Sonrasında film geçmişe dönüyor ve kocası ile evliliklerinin başlangıcına gidiyoruz. Filmin lineer bir anlatımı yok, geçmişle bugün arasında sürekli gidip geliyor ama seyircinin çok zorlanacağı bir yapı da kurulmamış. Bu zamanda gidip gelmeler sırasında mutlu bir evlilik başlangıcı, ilk çocuğun doğması ile her şeyin değişmesi, anne ve oğlu arasında yaşanan çekişme, ikinci çocuğun doğuşu gibi olaylara tanık oluyoruz. Geçmişi ve bugünü birbirine bağlayan kilit noktada ise trajik bir olayın olduğunu anlıyoruz. Her ne kadar bu olayın ne olduğu filmin sonuna doğru tam olarak açıklansa da ne olduğunu anlamak çok zor değil. Zaten filmin derdi de bu olayı bir süpriz olarak saklamaktan ziyade anne-oğul arasındaki ilişkiye odaklanmak.

Kevin öyle bir karakter olarak çizilmiş ki hikaye başka türlü kurulsa film çok rahatlıkla Omen tarzı bir korku filmi bile olabilirmiş. Kevin daha bebekliğinden itibaren annesini çıldırtan ve bunu bilerek yapan biri olarak hayatına başlıyor, çocukluğunda ve gençliğinde de bu durum devam ediyor. Karakterin bebeklikten itibaren bu şekilde çizilmesi abartılı olarak görülebilir ama bir annenin çocuğunun yaptıklarından sorumlu tutulmasının ne kadar doğru olduğunu sorgulatması açısından önemli.

Lynne Ramsay filmi kurarken çok başarılı bir görsel atmosfer de kurmuş. Kırmızı renk tonlarının hakim olduğu filmin her anı izlemeye doyulmaz. Oyuncu seçimi de çok başarılı. Tilda Swinton’un zaten her zaman iyi. Ama farklı yaşlardaki Kevin’i oynayan tüm oyuncular hem Swinton’a o kadar benziyorlar ki onun gerçek çocuğu gibi duruyorlar, hem de Kevin’in sorunlu halini başarılı bir şekilde yansıtıyorlar.

Kevin Hakkında Konuşmalıyız, 2003 tarihli  Lionel Shriver romanının bir uyarlaması. Kitabı okumadığım için ne kadar iyi bir uyarlama olduğu konusunda bir yorum yapamayacağım ama benim için festivalin en iyi filmi oldu toplamda. Bu film de tıpkı Elena gibi gösterime girmesini beklediğimiz bir film. Kaçırmamalı.

Sevgili Kızkardeşim (My Lovely Sister):

İsrail yapımı Sevgili Kızkardeşim, festivaldeki bir kaç diğer film gibi farklı dinlerden insanların bir arada yaşayabilmeleri ile ilgileniyor. Filmde Yahudi bir aile ile bir Müslüman ile yaşamayı seçtiği için bu aileden dışlanan kızı konu ediliyor. Yıllardır bu şekilde yaşadıktan sonra kızın ölmek üzere olması ve annesinin yanına gömülmek istemesi işleri karıştırıyor.

Film ölümü bir yokoluş olarak almıyor. Daha filmin başında kendi cenazesine gelen bir adam görüyoruz. Film boyunca gördüğümüz bisikletli adam da belli ki ölümü simgeliyor. Bisikleti ile yolcu taşıyabilen bu adam yolcu olarak sadece ölüleri kabul ediyor, onunla gitmek isteyenleri bir gün senin de sıran gelecek diye reddediyor.

Her ne kadar bazı yan hikayeler de anlatsa filmin esas derdi farklılıklarımız ile birlikte yaşayabileceğimiz, bazen ölümde de olsa er geç bu farklılıklardan kurtulacağımız üzerine. Bu konuda herkesin kabul edeceği bir mesaj veriyor, ilginç ve zaman zaman fantastik de bir hikaye anlatıyor ama sinemasal açıdan daha güçlü olabilirdi.

0 Yanıt to “Antalya Altın Portakal 2011 İzlenimleri – Tehlikeli İlişkiler: Elena, Kevin Hakkında Konuşmalıyız, Sevgili Kızkardeşim”



  1. Yorum Yapın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s




Kategoriler

Arşiv

Twitter’da ben…

Blog Stats

  • 301.032 hits
Ekim 2011
P S Ç P C C P
 12
3456789
10111213141516
17181920212223
24252627282930
31  
Sinema Manyakları blog'u Hasan Nadir Derin tarafından hazırlanmaktadır.

%d blogcu bunu beğendi: