Antalya Altın Portakal 2011 İzlenimleri – Geç Gelen Altın Portakal Ödülleri: Kara Kafa

1979 ve 1980 yıllarında önce sansür, sonra da darbe nedeniyle Altın Portakal Film Festivali yapılamamıştı. O yıllarda festivale başvuran filmlerin bazıları seyirci ile buluştu, bazıları ise tümüyle unutuldu gitti. Aslında o yılların jürileri bile belliydi. Bu yıl Antalya Film Festivali’nde ilginç bir uygulama yapılarak bu yıllarda festivale katılması gereken filmler yine o yılların jürilerinden hayatta kalanlar tarafından değerlendirilerek 32 yıl gecikmiş bu ödüller verilmiş oldu.

Festival kapsamında bu filmlerden bazılarının gösterimleri de yapıldı. Önce bu gecikmeli ödülleri hatırlayalım, sonra da festivalde izleme fırsatı bulduğum Kara Kafa filmine bir bakalım.

1979 yılı Altın Portakal’ları:

En İyi Film: Demiryol (y: Yavuz Özkan), Yusuf İle Kenan (y: Ömer Kavur)
En İyi Yönetmen: Yavuz Özkan (Demiryol)
En İyi Senaryo: Onat Kutlar ve Ömer Kavur (Yusuf İle Kenan)
En İyi Müzik: Arif Erkin (Kanal)
En İyi Kadın Oyuncu: Sevda Ferdağ (Seninle Son Defa)
En İyi Erkek Oyuncu: Fikret Hakan (Demiryol)
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Sevda Aktolga (Bebek, Demiryol)
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Kamuran Usluer (Kanal)
En iyi Çocuk Oyuncu: Cem Davran (Yusuf İle Kenan)

1980 yılı Altın Portakal’ları:

En İyi Film: Sürü (y: Zeki Ökten)
En İyi Yönetmen: Zeki Ökten (Sürü, Düşman)
En İyi Senaryo: Başar Sabuncu (Adak)
En İyi Müzik: Zülfü Livaneli (Sürü)
En İyi Kadın Oyuncu: Melike Demirağ (Sürü), Güngör Bayrak (Düşman)
En İyi Erkek Oyuncu: Tarık Akan (Adak, Sürü), Aytaç Arman (Düşman)
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Fehamet Atila (Düşman)
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Tuncel Kurtiz (Sürü)

Kara Kafa:

Korhan Yurtsever’in Kara Kafa filmi 1979 yılında Altın Portakal için yarışacak filmlerden biri idi. Film, festivalin sansür nedeniyle yapılamaması nedeniyle yarışmaya katılamamakla kalmamış, kendi başına da sansürle boğuşmuş, kopyaları ortadan kaybolmuş ve çok sınırlı bir kesimin izleyebilmiş olduğu bir filmdi.

Bu yıl Altın Portakal nedeniyle izleme fırsatını bulduğumuz bu film, çalışmak için Almanya’ya giden bir Türk ailesinin hayatını anlatıyor. İki çocuklu bu ailenin hayatı başta çok güzel gidiyor. Karı-koca farklı fabrikalarda çalışıyorlar, çocuklar okullarına gidiyor, arkadaşları ile gülüp eğleniyorlar. Ancak ne zaman ki üçüncü çocuk doğuyor, işler değişmeye başlıyor. Anne işten ayrılmayı göze alamayınca çocukları küçük kardeşlerine bakması için evde bırakmak zorunda kalıyorlar. Fabrikadaki sendika hareketine sürekli olarak küçümseyen gözlerle bakan evin babası ise bir süre sonra işten çıkartılınca evin tüm yükü kadının üzerinde kalıyor. Üstelik bu durumda adam kendini küçük gördüğü gibi kıskançlık krizlerine de kapılmaya başlıyor.

Filmin asıl öne çıkan özelliği ise kadının fabrikadaki arkadaşlarının da yardımı ile zamanla kendini geliştirmesi, hem kadının toplumdaki rolünü daha iyi anlaması hem de işçi hareketinin içinde önemli bir yere gelmesi. Öyle ki sonuçta dünyanın neresinde olunursa olunsun temel sorunun işçi sınıfı ile egemen kesim arasında olduğu, işçilerinin birbirleri ile uğraşmayı bırakıp beraber hareket etmeleri gibi konularda kocasını bilinçlendiren de o oluyor.

Doğrusu filmi izlemeden önce farklı bir ülkede geçen olayları konu alan bir filmin sansürle neden bu kadar boğuştuğunu anlamakta güçlük çekmiştim (hoş gerekçelerden biri “dost bir ülkeyi kötü yansıtmak” gibi bir şeymiş ama yine de sansürün bu kadar takılmaması gerekir gibi gelmişti). Halbuki filmi izledikten sonra işçi sınıfı ile ilgili söylediklerini görünce olay anlaşıldı. Gerekçe başka olsa da belli ki film o dönemin sansür kurulunun başka nedenlerle yasaklamak istediği bir yapım olmuş.

Filme bugünden baktığımızda hikayede ve oyunculuklarda çok fazla bir sorun yok (hikaye akışında kimi sorunlar göze çaprsa izlediğimiz kopya sansür kurulunun onayından geçen kopya olduğu için onların kestiği bazı sahneler hala filme dahil edilememiş). Filmin en önemli problemi bazı sahnelerde olayları çok fazla seyircinin gözüne sokması ve yer yer slogan atar tarzda olması. Aslında dönemin politik atmosferinden dolayı da olsa  gerek, o dönem pek çok filmde görebileceğimiz bir durum bu. Yine de bugünden bakınca insan daha incelikli bir anlatım arıyor. Aslında filmin sonunda yapılan söyleşide yönetmen Korhan Yurtsever de aynı şeyi belirterek yakında çekmeyi düşündüğü filmin bu şekilde slogan atmayacağını da belirtti.

Söyleşide ayrıca filmin başına gelenlerden de daha detaylı bir şekilde bahsedildi. Filmin sansürle boğuşmasından sonra yönetmenin yakın çevresine yaptığı özel bir gösterimden sonra kurşunlanması, sonra filmin kopyasının ortadan kaybolması ve yönetmenin yurtdışına çıkmak zorunda kalması sonrasında film o günden bu güne hiç bir seyirciye ulaşamamış. 12 Eylül de filmin bulunup gösterilmesini iyice imkansız hale getirmiş elbette. Antalya’da bir grup şanslı seyirci olarak Kara Kafa‘yı izleme fırsatı bulduk neyse ki. Söyleşide filmin gösterime girmesine yönelik de çok fazla istek oldu. Bu belki mümkün olmaz ama bu filmi tek gören de yine şanslı bir azınlık olarak kalmamalı. Mümkünse başka illerdeki festivalleri de dolaşmalı (ki özellikle İşçi Filmleri Festivali bu iş için ideal), DVD’si de basılmalı ki bir zamanların ayıbını temizlemeye çalışalım.

Reklam

0 Yanıt to “Antalya Altın Portakal 2011 İzlenimleri – Geç Gelen Altın Portakal Ödülleri: Kara Kafa”



  1. Yorum Yapın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s




Kategoriler

Arşiv

Twitter’da ben…

Blog Stats

  • 301.152 hits
Ekim 2011
P S Ç P C C P
 12
3456789
10111213141516
17181920212223
24252627282930
31  
Sinema Manyakları blog'u Hasan Nadir Derin tarafından hazırlanmaktadır.

%d blogcu bunu beğendi: