Ankara Film Festivali 2011 İzlenimleri – 1.Gün: Anna ile Dört Gece, Geceyarısı Sineması

Anna ile Dört Gece (Cztery Noce z Anna / Four Nights with Anna):

Ankara Film Festivali’nin bu yıl öne çıkan bölümlerinden biri JerzySkolimowski toplu gösterisi. Bu kapsamdaki 7 filmden ilk izlediğim film, yönetmenin 1991’de sinemaya ara verdikten sonra 2008’de dönüş yaptığı filmi Anna ile Dört Gece oldu. Film bize Polonya’nın küçük bir kasabasında bir hastanede çalışmakta olan Leon Okrasa karakteri ile tanıştırıyor. Yaşlı annesi ile beraber yaşayan Leon kendi halinde, kimseyle iletişim kurmayan bir hayat yaşıyor. Filmin başlarında annesinin de ölümü ile iyice yalnızlaşan Leon aynı hastanede hemşire olarak çalışan Anna’ya hastalıklı bir ilgi duyuyor. Her yerde onu izliyor. Evinin penceresinden de bir dürbün aracılığı ile onu takip etmekten geri kalmıyor. Bir gün Anna’nın evinin penceresinden girip her gece kullandığını gördüğü şeker kavanozuna uyku ilacı yerleştiriyor ve sonraki gecelerde onun evine girmeye başlıyor.

Filmde Leon karakteri son derece başarılı bir şekilde çizilmiş ve oynanmış. karakterin içe kapanıklığı, yalnızlığı ve kendine güvensizliği tüm boyutları ile karşımıza çıkıyor. Başroldeki Artur Steranko da bu karaktere başarıyla can vermiş. Leon karakterinin Anna’ya ilgisinin cinsel bir tarafı olduğu açık. Ama bunu hiç bir zaman somut bir hale getirmiyor. Onunla aynı odada olmak, aynı havayı solumak ona yetiyor adeta. Çok daha ileri gidebilecekken cinsel olarak Leon’ın yaptığı tek hareketin bir gece uyurken Anna’nın kazara ortaya çıkan göğüslerine dokunmak olduğunu görüyoruz. Ama onun asıl keyif aldığı şeyler Anna’nın giysisinde düşmek üzere olan düğmeyi dikmek ya da doğumgününün gecesinde ona arkadaşlarından biriymiş gibi hediye almak ve evine bırakmak. Bu tip ayrıntılarla güçlenen hüzünlü bir film Anna ile Dört Gece. Polonya sinemasını neden sevdiğimizi bir kez daha hatırlattı adeta.

Geceyarısı Sineması:

Geceyarısı Sineması bölümünde dört kısa ve bir uzun film vardı. Uzun film olan Şeytanı Gördüm (Akmareul Boattda / I Saw the Devil) filmini başka bir seansa bırakarak izlediğim kısa filmlerden bahsedeyim.

İngiltere’de yaşayan bir Türk yönetmen olan Can Evrenol’un Anneme ve Babama (To My Mother and Father) filmi yönetmenin önceki festivallerde izlediğimiz diğer kısa filmlerini hatırlayınca merakla beklenen bir yapımdı. Anne ve babasını korkutmak için yüzüne bir maske geçirip yatak odalarındaki dolaba saklanan Jimmy’nin anne-babasını sevişirken görmesi üzerine yaşananları anlatan film gayet başarılı bir korku filmiydi.

Bir teknik sorun nedeniyle iki kez izlemek zorunda kaldığımız Beaver Dam Efsanesi (The Legend of Beaver Dam), ilk izleyişte gayet eğlenceli olan ama ikincide aynı tadı vermeyen bir müzikal korku filmydi. Bizi bir şeytan çıkarma ayinine götüren Tanrının Gazabı (Deus Irae), yönetmenin daha büyük projelerde görsel efektleri başarılı bir şekilde kullanabileceğine dair bir gövde gösterisinden öte bir şey gibi gelmedi doğrusu. Geceyarısı Sineması’nın en başarılı kısası ise Sezon Dışı (Off Season) filmiydi. Filmde uçsuz bucaksız karların ortasında boş olduğunu düşündüğü bir eve giren, köpeği ile beraber dolaşan bir hırsızın başına gelenler çok başarılı bir atmosfer ile anlatılıyor. İzlenmeli.

0 Yanıt to “Ankara Film Festivali 2011 İzlenimleri – 1.Gün: Anna ile Dört Gece, Geceyarısı Sineması”



  1. Yorum Yapın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s




Kategoriler

Arşiv

Twitter’da ben…

Blog Stats

  • 300.972 hits
Mart 2011
P S Ç P C C P
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
28293031  
Sinema Manyakları blog'u Hasan Nadir Derin tarafından hazırlanmaktadır.

%d blogcu bunu beğendi: