Kısaca Yeni Zelanda:
1988 ile 2007 yılları arasında çekilmiş yedi adet kısa filmden oluşan bu seçki gerçekten çok başarılıydı. Belli ki Yeni Zelanda’nın seçme kısa filmleri seçilmiş. Bir kısmı sonradan uzun filmlerde de başarılı olmuş yönetmenlerden (mesela Whale Rider‘ın yönetmeni Niki Caro) gelen filmler farklı türlerin başarılı örneklerini karşımıza getiriyordu. Barda (The Lounge Bar) ve Lemminglere Yardım (Lemming Aid) başarılı komedi örnekleri iken, Eviye (Kitchen Sink) lavabonun deliğinden çıkan bir adamı anlatan David Lynch filmlerini andıran fantastik bir kısa filmdi. Yaralı bir paraşütçü bulan bir kadını anlatan Kesin Yükseliş (Sure to Rise) ile okul çağındaki bir kızla okulun hizmetlisi arasındaki iletişimi anlatan Bay Tupaia’dan Mesajlar (The Graffiti of Mr. Tupaia) dramatik yönü ile öne çıkan filmlerdi.
Harika Bir Balayı (A Very Nice Honeymoon) gerçek bir hikayeyi anlatan belgesel niteliğinde bir animasyon iken seçkinin en iyisi Yaşam Suyu (Eau de la Vie) idi. Bu başarılı film, seçkin bir topluluğun içine yeni giren Catherine’nin onlarla lüks bir restorandaki akşam yemeklerini anlatıyordu. Restoranın özelliği müşteriler leziz yemeklerini yerken bir yandan da kapalı cam bir kutu içindeki bir adamın yavaş yavaş boğulmasını izlemeleridir…
Ekim (Octubre / October):
Ekim, bir tefeci olan Clemente’nin bir ay içinde değişen yaşamını anlatıyor bize (filmin adı olan Ekim de o bir aydan geliyor). Clemente, para verdiği insanları zerrece önemsemeyen bir adamdır. Bir gün birlikte olduğu fahişelerden birinin evine bir bebek bırakması ile her şey değişir. Başta önemsemese de giderek bu bebeğe bağlanan Clemente’ye komşusu Sofia da yardım eder. Kaçınılmaz olarak bu iki kişi arasında bir yakınlaşma da doğar. Aslında film konusuna bakıldığında işinden başka bir şey düşünmeyen bir adamın hayatına bir çocuk ya da bir kadının girmesi ile hayattaki asıl değerleri bulmasını anlatan Hollywood filmlerinin bir versiyonu olarak duruyor. Doğrusu bunda gerçeklik payı da var. Ama Vega kardeşler neyse ki daha incelikli bir filme imza atmışlar. Bu tip filmlerin başarılı bir örneği. Ancak keyifle izlense de çok fazla iz bırakacak bir film değildi.
Sıradan Bir Hayat (Jao Nok Krajok / Mundane History):
Tayland sineması son yıllarda adından söz ettiren bir sinema olarak dikkat çekiyor. Özellikle Amcam Önceki Hayatlarını Hatırlıyor‘un Cannes’da Altın Palmiye kazanması Tayland sineması için büyük bir adım oldu. Sıradan Bir Hayat da aynı ülkeden gelen bir film. Filmin başında tekerlekli sandalyeye mahkum olmuş aksi ve mutsuz bir genç ile onun hastabakıcısı ile tanışıyoruz. Beklenebileceği gibi başta araları soğuk olan bu iki adam giderek birbirlerine yaklaşıyorlar ve aralarında bir dostluk kuruluyor. Ancak film sadece bundan ibaret değil. Belli bir noktada her şey değişiyor ve film evrenin oluşumunu anlatmaya başlıyor, doğu felsefesine dalıyor ve bizi (muhtemelen) gerçek bir doğuma götürüyor. Film bu yöne doğru saptığında doğu felsefesine hakim olmak filmden alınan zevki arttıracaktır. Çünkü tıpkı Amcam Önceki Hayatlarını Hatırlıyor filminde olduğu gibi bu felsefeye fazlasıyla gönderme yapıyor ve bu konuda yeterince donanımlı olmayınca tüm bu göndermeleri anlamak zorlaşıyor. Yine de başarılı bir film olduğu söylenebilir.
Bibliyotek Pascal (Bibliothèque Pascal):
Mona yurtdışına giderken kızını geride bırakan yalnız bir annedir. Döndüğünde sosyal görevliye aradan geçen zamanda neler yaptığını anlatıp kızını geri alabilmek için onu ikna etmek zorundadır. Biz de Mona’nın geçirdiği bu zamanı onun bakış açısı ile izleriz. Aslında karşımızdaki hikaye gençliğinde bir adama tutulup ondan çocuğu olan, sonra yalnız kalan bir kadının seks ticareti zinciri içine düşmesi. Bildik bir hikaye yani. Ama anlatım tarzı hiç de bildik değil. Belki Mona’nın kendi başına gelenleri yumuşatmak isteğinden, belki de gerçekten bunlara inandığından dolayı sosyal görevliye öyle bir hikaye anlatıyor ki adeta sürreal bir masal. Ama bu durum seyirciyi zorlayan bir hal de almıyor. Gayet anlaşılır ve gerçek hayatta nelere karşılık geldiği çözülebilir bir masal bu. Aynı zamanda son derece zekice kurulmuş ve başarılı bir şekilde çekilmiş. Macaristan’ın Oscar’lara göndermek için bu filmi seçmesine şaşamamak gerek. Gayet başarılı bir yapım.
0 Yanıt to “Gezici Festival 2010 İzlenimleri – 7. Gün: Kısaca Yeni Zelanda, Ekim, Sıradan Bir Hayat, Bibliyotek Pascal”