Gezici Festival 2010 İzlenimleri – 4. Gün: Kısa İyidir 1, Saç, Başka Bir Yerde

Bu yılki Gezici Festival bitti ama elde olmayan nedenlerden henüz Ankara ayağının izlenimlerini bitirmek mümkün olmamıştı. Gecikmeli de olsa 4. gün ile devam ediyorum.

Kısa İyidir 1:

Her zaman olduğu gibi Gezici Festival’in seçtiği kısa filmler kalitesini belli ediyordu. 9 filmlik bu seçkideki filmlerin de hemen hepsi görülmeye değerdi. Festivalin artık gelenekselleşen kısa film ödülleri seyircilerin oylarla veriliyor. Diğer günlere de bakınca bu bölümdeki en iyi 1. ve 3. film bugünkü seçkideydi bana göre. Sadece 3 dakikalık Peter’ın Odası (Peter’s Rum / Peter’s Room) bir türlü yatağından kalkmayan bir çocuğu gösteriyor ve bunun nedenini çarpıcı bir sonla açıklayarak bitiyordu. Benim Adım Helmut (Ich Bin’s Helmut / It is Me Helmut) ise karısının hatası sonucu 57 yaşında 60. yaşgününü kutlayan Helmut’u konu alıyordu. Hikayesi ile olmasa da katman katman açılan dekoru ile dikkat çeken bir filmdi.

Bunlar dışında şeker küpleri toplayan karıncalarla başlayan bir yaşam döngüsünü anlatan Görünüşte Ortak Yaşam (Red-End and the Seemingly Symbiotic Story), aile içinde saklanan sırları anlatan Kızgın Adam (Sinna Mann / Angry Man) ve kurbağa yiyerek mutlu olanlarla onları ezenleri anlatan Kurbağayı Yutmak (Norit Krupi / To Swallow A Toad) da başarılı kısa filmlerdi. Bu filmlerin üçünün de animasyon olduğunu eklemeli.

Saç:

Tayfun Pirselimoğlu, sinema dilini giderek daha olgun bir hale getirmekte. Rıza ve Pus filmlerinden sonra Saç ile bizi yine az sayıda karakter içeren bir hikayeye götürüyor. Tarz olarak yine sakin ve durgun bir anlatım ve son derece az bir diyalog kullanımı var. Bu atmosfer içinde bu durgunluğu kıracak bir olay olsa bile (ki her üç filmde de oluyor) bu olay da aynı sakinlik içinde geçip gidiyor ve hayatın ve karakterlerin birer parçasıymış, zaten olması gerekiyormuş gibi duruyor.

Bu kez karşımızda bir peruk dükkanı sahibi olan Hamdi karakteri var. Hamdi kanser ve az bir ömrü kalmış. Rutin bir şekilde geçen günlerle beraber ölümü bekliyor. Ama bir gün dükkanına saçlarını satmak amacı ile gelen Meryem’e karşı duyduğu tutku her şeyi değiştiriyor. Onu gizliden gizliye takip ediyor, hayatını öğrenmeye çalışıyor. Elbette Meryem’in kocası da hikayenin bir yerinde devreye giriyor ve hikaye gelişiyor. Aslında Pirselimoğlu’nun diğer filmlerinde de olduğu gibi ortada komplike bir hikaye yok. O yine bizi mesafeli bir şekilde ana karakterinin ruh haline dahil etmeye çalışıyor. Bunda da başarılı oluyor. Ancak başta da belirttiğim gibi filmin zaten çok yavaş bir temposu var. Bu tempo ile 131 dakikalık bir film gerçekten zorlu bir deneyim. Biraz daha kısaltılsa daha iyi olurmuş doğrusu.

Başka Bir Yerde (Somewhere):

Sofia Coppola bir kez daha soyadını hakeden bir sinemacı olduğunu gösteriyor. Bir Hollywood yıldızının amaçsız yaşamını anlatan bu filmdeki Johnny Marco karakterini sadece bir Hollywood yıldızı olarak görmek yanlış olur. Bir şekilde medyanın karşısında olan hemen herkesi temsil ediyor. Marco karakteri bir müzisyen ya da yazar olabileceği gibi tümüyle bambaşka bir nedenle medya karşısında olan bir kişi de olabilirdi. Hayatta pek çok kişinin özlem duyduğu imkanlara sahip olsa da amaçsız bir hayat yaşayan ve hiç bir şeyden heyecan duymayan Marco (bu anlamda filmde iki kez izlediğimiz “pole dancing” şovunu Marco’nun uyku ilacı niyetine kullanması vurgulanmalı), bu hayatından ancak büyüme çağındaki kızı ile geçirdiği günler ile biraz sıyrılıp kendini sorgulamaya başlayabiliyor. Biz de filmin büyük kısmında bu ikilinin beraber geçirdiği günleri izliyoruz. Marco’nun kızı ile ayrıldıktan sonra aynı hayata döneceğini tahmin etmek zor değil.

Coppola belki de kendisi de küçükken masum gözlerle gördüğü bir dünyayı başarılı bir şekilde beyazperdeye aktarmayı başarmış. Sakin ve insanı içten içe etkileyen bir film. Bir kaç yerde derdini fazlasıyla seyircinin gözüne sokmasaymış daha iyi olurmuş. Mesela Johnny Marco’nun filmin bir yerinde telefonda “ben hiçbirşey değilim, insan bile değilim” demesi gereksiz olmuş. Coppola bu ruh halini zaten seyirciye geçirmeyi başarıyor.  Başrollerdeki Stephen Dorff ve Elle Fanning de gayet başarılılar. Özellikle Elle, artık genç bir kız olan ablası Dakota’nın ailenin tek iyi oyuncusu olmadığını gösteriyor.

0 Yanıt to “Gezici Festival 2010 İzlenimleri – 4. Gün: Kısa İyidir 1, Saç, Başka Bir Yerde”



  1. Yorum Yapın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s




Kategoriler

Arşiv

Twitter’da ben…

Blog Stats

  • 301.032 hits
Aralık 2010
P S Ç P C C P
 12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  
Sinema Manyakları blog'u Hasan Nadir Derin tarafından hazırlanmaktadır.

%d blogcu bunu beğendi: