Pelikülün İzinde başlıklı bölüm bu yılki Altın Portakal’ın en ilginç bölümlerinden biriydi. Sessiz sinema döneminden gelen ve yıllarca kaybolduğu düşünülen dört filmin gösterildiği bu bölümde iki film izledim:
Enis Aldjelis, Doğunun Çiçeği (Enis Aldjelis, die Blume des Ostens / Enis Aldjelis, Flower of the East):
1917 yapımı yıllardır kayıp olarak bilinen bu film yakın zamanda Hollanda’da bulundu ve restore edildi. Böyle bir filmin varlığı biliniyordu belki ama herhalde yakın zamana kadar izleyen pek kimse yoktu. O kadar ki 93 dakikalık bir film olmasına karşın IMDB’de kısa film olarak geçiyor. Filmin bizim için önemli bir noktası da İstanbul’da çekilmiş olması. Film sadece bu iki özelliğiyle bile ilgiyi hakediyor. Doğruyu söylemek gerekirse konusu, oyunculukları ya da sinema tarihi açısından da fazlaca ilgiyi hakeden bir tarafı yok. Gece hayatına düşkün Ahmet Bey, babasının ölüm döşeğinde kendisine söylediklerini dikkate alarak dilenci kılığında sokaklarda dolaşmaya başlar ve burada Enis Hanım’a aşık olur. Birbirlerini seven gençler evlenirler ama kötü adamlar aralarına girer ve bir takım yanlış yönlendirmelerin de etkisiyle mutlulukları bozulur ve olaylar gelişir. O yıllar için bile eskimiş bir konu olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle normalde o yılların İstanbul’una nostaljik bir bakış atmak isteyenler ve sinema tarihine özel bir ilgi duyanlar dışında tavsiye edeceğim bir film olmazdı.
Ama (büyük bir ama), bu film Altın Portakal’da Baba Zula’nın canlı müziği eşliğinde gösterildi ki işte bu filmi izlemek için çok büyük bir neden. Zaten sırf Baba Zula’nın müziği nedeniyle böyle bir filme hiç ilgi duymayacak seyircileri bile salonda gördük (hatta bir kısmının bir film gösterimi olacağından bile haberi yoktu). Aslında Baba Zula film için özel besteler yapmamıştı sanki. Belki aralarda biraz vardı ama çoğunlukla eski eserlerini duyduk. Yine de belli ki film üzerinde çalışmışlar ve müzik yaparken bir film müziği yaptıklarının bilincinde idiler. Sadece vokalli bazı şarkıların filme çok oturmadığını söylemek gerek. Ayrıca film sonunda 15-20 dakika kadar Baba Zula’nın filmden bağımsız performansını da izledik ki bence o da çok başarılıydı ve iyi bir final oldu. Yine de kimi sinemaseverlerin de buraya sadece film izlemek için geldik, bu sondaki şovun sırası mıydı diye düşündüklerini de biliyorum.
Kayalığın Altında (Beyond the Rocks):
1922’de çekilen bu film ise benzer şekilde uzun süre kayıpken yine Hollanda’da bulunan bir film. Üstelik başrollerinde dönemin iki starı olan Rudolph Valentino ve Gloria Swanson oynadığı halde kaybolmuş bir filmden bahsediyoruz. Bu film için de bu iki oyuncuyu bir arada görmenin keyfini yaşamak için izlenmesi gereken bir film demeli. Elbette bugüne göre çok farklı bir oyunculuk tarzından bahsediyoruz ama yine de her ikisi de kendilerindeki o star kumaşını filme yansıtıyorlar. Zaten film öncesinde ufak bir sunumunu izlediğimiz Martin Scorsese de benzer bir yorum yapıyordu.
Filmin konusuna baktığımızda ise çok farklı bir şey görmüyoruz. Mecburiyetlerden dolayı zengin ve yaşlı bir adamla evlenen genç bir kız ve sonradan aşık olduğu bir asilzadeden oluşan bir aşk üçgenini izliyoruz. Çok orijinal bir konu değil belki ama gayet iyi anlatılmış. Dönemi için iyi bir film, günümüzde de hala izlenebilir bir seviyede olduğunu söylemek lazım.Görüntüler de epeyce elden geçirilmiş olsa da hasarlı yerleri de belirliydi. Ama asıl problem ses bandında yapılan restorasyon çalışması idi. Arka plan için bir müzik yazılmış ve bu standart bir uygulama zaten. Ama bir de arka plan sesleri eklenmiş ki bu hiç hoş olmamış kanımca. Sessiz bir filmde arkada çatal bıçak sesleri, fısıldaşmalar ya da ezan sesleri duymak gereksiz, daha da ötesi kötü olmuş.
0 Yanıt to “Antalya Altın Portakal 2010 İzlenimleri – Pelikülün İzinde: Enis Aldjelis-Doğunun Çiçeği, Kayalığın Altında”