Antoine:
Bazen bu tip festivallerde ya da özel gösterimlerde filmlerin tanıtımlarında yazanların yarattığı beklentiler ile karşımıza çıkanlar birbirinden farklı oluyor. Antoine de böyle bir fim oldu benim için. Henüz altı yaşındaki gözleri görmeyen Antoine’ın hikayesini izlediğimiz yarı belgesel diyebileceğimiz bu film, aslında kötü bir film değil ancak tanıtımlarda yazan yazılardan dolayı daha yenilikçi bir kamera kullanımı ve görsellik beklemiştim kendi adıma. Ancak perdede gördüklerim beni görsel olarak çok etkilemedi. Yine de bu küçücük çocuğun gören arkadaşları ile beraber zaman zaman sinirlense de gayet uyum içindeki oyunlarını izlemek etkileyiciydi.
Hizmetçi (La Nana / The Maid):
Hizmetçi, bu sene adını bolca duyduğum, festivalin merakla beklediğim filmlerinden biri idi. Önce konusu ile başlayalım. Raquel, senelerdir hizmetçiliğini yaptığı ailenin bir parçası olan bir kadın. Çocukların adeta ikinci annesi gibi olmuşken belki de yıllardır kendi annesini görmüyor, zaten onlardan konuşmak da istemiyor. Tüm hayatı yanında kaldığı aile olmuş ama yeri geldiğinde aile üyelerine posta bile koyuyor. Ama yaşı ilerleyen ve çeşitli hastalıklar geçiren Raquel’e yardımcı olması için genç bir hizmetçinin daha alınması gündeme gelince aileyi fena halde sahiplenen Raquel, her gelen hizmetçiye çok sert davranıyor. Taa ki tüm hayatı hizmetçilik olmayan, bunu bir iş olarak gören biri gelene kadar. İşte o zaman işler değişmeye başlıyor.
Heryerde bolca övgü alan Catalina Saavedra’nın kompozisyonu gerçekten başarılı. Film boyunca Raquel’in geçirdiği değişimi gerçek kılmayı bilmiş. Senayonun da gayet başarılı olduğunu söylemeli. Bir ara filmin gerilim türüne kayacağını, aileyi sahiplenen Raquel’in bambaşka hareketler yapacağını sanmıştım ama öyle olmuyor ve film daha farklı bir yöne ilerliyor. Elbette o şekilde bambaşka bir film olurdu ve bu hali de gayet iyi ama içimde bu şekilde bir gerilim filmi isteği de bıraktı film.
Moral Bozukluğu ve 31:
Festival katoloğunda bu ilginç adlı filmin bir iddia üzerine 1 günde çekildiği yazıyordu. Aslında bu durum beni özensiz bir filmle karşılaşacağımı düşündürmüştü ama sonuç hiç öyle çıkmadı. Film boyunca bolca güldüm doğrusu. Belden aşağı konularda dolaşıp bayağılığa düşmeden komedi yapmak zor iş ve ekip bunu başarmış.
Filmde 25 yaşında iki kahramanımız var. Bunlar o yaşlarına kadar hiç bir kadınla beraber olmamışlar ve sürekli 31 çekme halindeler. Bir gün Eros geliyor ve 1 hafta içinde bir kadınla beraber olmazlarsa cinsel organlarına veda etmeleri gerektiğini söylüyor. Ama para karşılığı birisi ile beraber olmak yasak. İkna yönetmi ile olmalı. Böyle olunca bu iki arkadaş bir hafta içinde kendilerine bir kız bulabilmek için her yolu deniyorlar, bambaşka ortamlara akıyorlar ve ortaya birbirinden komik sonuçlar çıkıyor.
Bu arada filmin kendini ciddiye almayan yapısı da övgüye değer. Düşük bütçeli bir film olduğunun bilincinde ve çoğu zaman kendi kendisi ile de dalga geçerek mizah yaratan bir film olmuş Moral Bozukluğu ve 31. Ayrıca mizahının yanında her erkeğin de iyi-kötü kendinden bir şeyler bulabileceği bir film aslında. Filmden çıkarken birinin dediği gibi bunun kadın versiyonunu da bekliyoruz.
Filmin 35 mm. kopyası olmasına karşın gösterime girmeyecek. Ancak kendi sitesinden legal olarak indirilebiliyor. http://moralbozukluguve31.com/ adresinde gerekli bilgi ve linkler var. Tavsiye ediyorum.
Yaz Savaşları (Samâ Wôzu / Summer Wars):
!f de olmasa Miyazagi filmleri dışında Japon animelerini beyazperdede görme şansımız olmayacak. Bu yıl da programda bir anime var. Yaz Savaşları, neredeyse tüm dünyadaki insanların Oz adlı bir sanal dünyada zamanlarının büyük bölümünü geçirdikleri çok da uzak olmayacak bir gelecekte geçiyor. Bu sistemin bakımında çalışan lise öğrencisi Kenji (ki aynı zamanda matematik olimpiyatları şampiyonu kendisi – bu bilgi film ilerledikçe çok önemli olacak), uzaktan uzağa aşık olduğu, okulun en güzel kızı Natsuki’nin onu ailesinin yanına davet etmesi ile işi gücü bırakıyor. Meğerse ailesine erkek arkadaşı olarak tanıtacak birine ihtiyacı varmış. Filmin uzunca denebilecek giriş bölümü Kenji’nin bu geniş aile ile tanışması üzerine kurulu (geniş derken hakkaten çok geniş bir aile). Ama bir animenin bu kadarla kalmasını beklemek yanlış olur. Zaten en başta Oz dünyasının detaylı olarak tanıtılması da nedensiz olamazdı. Nitekim bir şekilde bu sistemin şifresi kırılıp insanların hesapları ele geçirilmeye başlıyor ve film bir gençlik aşkı hikayesinden daha fantastik bir boyuta doğru yol alıyor.
Doğrusu Yaz Savaşları’nda bir animeden bekleyebileceğiniz her şey var. Bir eksiği yok yani. Ama fazlası var mı sorusuna da olumlu bir cevap veremeyeceğim. Başka animelerin yanında onu öne çıkaracak ve iz bırakacak bir özelliği yok. Bu durumda keyifle izlenen ama o şekilde geçip giden filmlerden biri olarak kaldı bende.
Dondurulmuş Ruhlar (Cold Souls):
İşte hikayesi ile hemen parlayan filmlerden biri. Zaman günümüz, ama insanların ruhlarını bedenlerinden ayıracak bir teknoloji gelişmiş. Ruhlarından rahatsızlık duyan insanlar onları aldırtıp gerektiğinde geri almak üzere bir depoda dondurulmuş olarak saklayabiliyorlar ve vücutlarında kalan %5 ile hayatlarına devam ediyorlar. İsterlerse bağışlanan ruhlardan herhangi birini de alabiliyorlar. Bu arada Rus mafyası da Rusya-Amerika arasında ruh ticareti işine girmiş. Vanya Dayı oyununa hazırlanmakta olan Paul Giamatti (filmde de Paul Giamatti kişiliğinde) oyunun üzerinde yarattığı baskıdan kurtulmak için ruhunu aldırmaya karar veriyor. Sonrasında işler karışınca bir rus şairinin ruhunu da kiralıyor ama bu sefer işler daha da karışıyor.
Coul Souls gerçekten başarılı bir film. Hikayesi, hikayenin işlenişi, oyunculuklar (özellikle Paul Giamatti) son derece başarılı. Ayrıca Six Feet Under’dan beri kendisine hasret kaldığımız Lauren Ambrose’yi küçük bir rolde de olsa görmek keyifliydi. Ama yine de adını koymadığım bir şeyler eksikti ve film sonuçta tam bir olmuşluk hissi vermedi bana. Filmin konusu kaçınılmaz olarak Charlie Kaufman senaryolarını andırıyor. Sanki senaryo yazıldıktan sonra o kalitede birinin bir dokunuşuna ihtiyacı varmış gibi ama bu haliyle de izlemeye değer bir film.
0 Yanıt to “!f Ankara 2010 İzlenimleri – 3. Gün: Antoine, Hizmetçi, Moral Bozukluğu ve 31, Yaz Savaşları, Dondurulmuş Ruhlar”